Ülkemizde hukuku askıya alıp, özgürlükleri rafa kaldıran darbelerin sadece “apoletli halk düşmanları” tarafından yapıldığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Onlar sadece emir buyurdular. Kimi zaman buna dahi ihtiyaç hissetmediler, çünkü burunlarının ucuyla ima etmeleri, anlı şanlı hukukçuların sıraya dizilip tekmil almalarına, hukuk cinayeti işlemelerine yetti.

Çağdışı başörtüsü yasaklarıyla milyonlarca insanı mesleğinden, eğitim hakkından edenler, Kur’an Kurslarının kapısına kilit vuranlar; çocuklarımızın hafızlık eğitimini yasaklayıp, bu topraklarda ilahi kelamın susturulması için canhıraş gayret edenler; halkın seçtiği ve iktidara getirdiği partilerin kalemini, oturdukları fildişi kulelerde viskilerini yudumlarken kıranlar daima “hukukçular”dı.

HUKUK CİNAYETLERİ VE BAROLAR

Şimdi adeta bir saltanata dönüşen baro düzenini savunmayı “hukukun müdafaası” diye yutturanların, özgürlüklerin önünde nasıl direnişe geçtiğini; hak gaspını nasıl savunduklarını unutmadık. Hukuku iğfal eden tüm bu cürümlerin merkezinde, “hakkı savunma”sını beklediğimiz barolar oldu.

Darbecilik, yasaklar ve özgürlüklere düşmanlık denilince bir döneme damgasını vuran Anayasa Mahkemesi eski başkanı Yekta Güngör Özden, bu göreve Ankara Barosu başkanlığı yaptığı dönemdeki unutulmaz faaliyetleri sayesinde seçilmişti.

Çok değil, 2008’de Barolar Birliği Başkanı olan Özdemir Özok, sadece başörtüsü yasaklarının kaldırılmasına karşı değil, İslam dininin kamuya dair ne kadar uygulaması varsa, hepsine karşı mücadele çağrısı yapabilmişti. Hatta bu sayede, A. Necdet Sezer kendisini AYM üyeliğine atamış ancak, CHP’li olduğu için bu girişim yasaya takılmıştı.

Özgürlüklere düşmanlıkta bir diğer sembol isim Önder Sav da, hiç de şaşırtıcı olmayacak şekilde hem CHP yöneticiliği hem de TBB Başkanlığı yapmıştı. Bu listeyi uzatmak mümkün. Hatta, aksi durum, yani hukuku müdafa eden, siyaset dışında kalan, tarafsız Baro başkanı neredeyse “istisnadır”. Teröre ev sahipliği yapanları saymıyorum bile. Hangi hukuktan, ne adaletinden bahsediyorlar?

Sırf adli yıl açılış töreni“halkın” Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıldığı için protesto eden bu barolar ne zaman tarafsız oldular?

Meşru siyasetin tepesinde kılıcını sallayan bir cellat gibi dolaşan bu “barolar saltanatı” yıkılacak. Her fırsatta darbecilerin “emir eri” gibi davranan, mahkeme salonlarında “başörtülü avukat” avına çıkan bu yapı, adil bir yönetime ve avukatların kendi iradelerini özgürce yansıtabilecekleri bir meslek örgütüne dönüşecek. 5 binden fazla avukatın görev yaptığı şehirlerde 2 bin üye olma şartıyla, birden fazla baro kurulabilecek. Böylece kimse 42 bin avukatın olduğu İstanbul’da 8 bin oyla başkan seçilip, siyasilere ve halka parmak sallayamayacak. Meclisteki tasarı bunu öngörüyor.

SİZ OTURUN, ÖZGÜRLÜĞÜ YİNE ERDOĞAN GETİRSİN

Nasıl mı olacak? Her zamanki gibi.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, tüm siyasi riskleri, kavgaları göğüsleyecek. Özgür düşüncenin, adil temsiliyetin ve hukukun müdafaası için canla başla mücadele edecek. Sonunda bu baro düzeni değişecek.

Fakat, hiçbir baro seçiminde bir araya gelemeyen, hatta solcuların, liberallerin bazen de Kemalistlerin peşine takılan “muhafazakar, milliyetçi, dindar avukatlar” bu özgürlük ortamının “kendi mücadeleleri” sayesinde oluştuğunu söyleyecekler. Elbette adalet için savaşan yiğit avukatlarımızı dışarıda tutuyorum.

Fakat bu durumun aksi olsaydı, bugün darbe yandaşları, özgürlük düşmanları adliye kapılarında eylem yapacaklarına; yıllardır sesleri solukları kesilen avukatlar haklarını arar, bu yasakçı kafalara meydanları dar ederlerdi.

Siz kenarda oturun, olur mu? Her şeyi sizin adınıza Erdoğan yapar. Sonra tumturaklı bürolarınızda “tek adam” goygoyu yapmaya devam edersiniz.