Selâmun Aleykum!
Bismillahirrahmanirrahim.
Önünüze kelimeler dökeceğim. Yalın, yalansız, riyasız kelimeler.
Bütün servetim bu. Allah neyi çok verdiyse onu paylaşıyorum.
Ekmeği böler gibi bir paylaşma.
Bazen kozlarımızı paylaşacağız.
Söylemeyeceğim ve söyleyemeyeceklerimi size sezdirmemeye çalışacağım.
Siz paylaştığıma bakın.
Niyet okumayı bırakın yani.
Bu minval, dilin susup gözlerin konuşacağı bir minval değil.
Birazcık zahmet edeceğiz. Benim zahmetim peşin, önünüzde.
Hasılı kelâm, Diriliş Postası’nı elinize aldığınızda top sizde.
Bütün yapmanız gereken, yazının başlığına göz atıp, içeri bakmak.
Sonrasında her şey gönlünüzce.
İster empati, ister sempati, ister zempati yapın.
Bana ne.
Muhtemelen, kaleme sarılmış her şaire nasip olmuş şu cümleyi bana da sarf edenleriniz olacak: “Şiirleri yazılarından daha iyi.”
Fiyakalı bir cümle. Tersinden kurulsa fiyakasından eser kalmayacak.
Bu fiyakalı cümle şairlerin süngülerini düşürüyor. Şiiri ve şairliğine apaçık bir iltifat söz konusu olduğundan naşi.
Oysa, o fiyakalı cümleyi eden, sizi temin ederim ki, samimi olmadığı gibi şiir bile okumuyordur.
Fena halde hunharca.
Yazılarımı gergin, öfkeli, hatta saldırgan (Bu ifadeyi ‘Çatışmacı’ olduğum anlamında kabul ediyorum) bulan sayın okuyucularımın olduğunu biliyorum.
Peşinen söyleyeyim, nazlı, alıngan, çıtkırıldım, sinameki insanlardan oldum olası hazzetmedim. İtiraf edeyim baş edemeyeceğim kişiler bu türden insanlar.
Hunharlar ve hunharlıkları, sinameki, nazlı, çıtkırıldımlar kadar gözümü korkutmaz benim.
Bu köşe benim köşem.
Bir medeniyetin çocuğu olunca ve gâvurun vicdanının orta doğusuna da düşünce, insanın derdi de, söyleyecek sözü de çok oluyor.
Bu sebeple, haftanın üç günü köşemde ve yerli yerinde olacağım inşallah.
Neler yazacağım üzerine bir merak geliştirdiyseniz söyleyeyim.
Canımın istediği, paşa gönlümün dilediği her şeyi yazacağım.
Edebiyatçıların siyasetle, politikayla ilgileniyor oluşunu dert edineniniz varsa şimdiden kusura bakmasın.
Resimden, müziğe, sinemadan şiire, sanatın her alanında yazmakla kalmayacak, fırsatını yakalarsam ahkâm kesmekten de geri durmayacağım.
Sözün namusu vardır, estetiği ve kıymeti vardır, kutsalı yoktur.
Derdim neyse dert etmeden, merhametli kelimelerle yazacağım.
Roma Engizisyonu önünde diz çöktürülmüş Galileo’nun, ayağa kalkınca toprağı deşer gibi vurup “Yine de dönüyor” diye mırıldanması gibi…
Şikayet, sitayiş, ironi, muhabbet, kritik, müjde, iç dökme bilumum türden.
Ne yazarsam yazayım, siz içeri bakın… İçeri…
Kalbinize, beyninize ve vicdanınıza.
Ben hoş geldim.
Hoş bulursunuz inşallah.
Şimdiden şürç-i lisanım affola.
Selamun Aleykum!
Ya Allah!
Bismillah!