Celladına gülümserken çektirdiği son resminde,

“linç edilmem için artık bütün deliller elde

kazandım nefretini fahişelerin

lanet ediyor bana bakireler de.

Sözlerim var köprüleri geçirmez

kimseyi ateşten korumaz kelimelerim

kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına

uçtum ama uçuşum

radarlarla izlendi

gayret ettim ve sövdüm

bu da geçti polis kayıtlarına ” diyordu, büyük şair ve yazar İsmet Özel.

O halde bunlar da kayıtlara geçilsin lütfen!

Çağırın zabıt kâtibini!

Kayıt altına alınsın şu geçen 13 yıl!

Kayıtlara geçilsin bunca ihanet ve nankörlük!

Kayıtlara geçilsin hakikate karşı bu iflah olmaz körlük!

Kayıtlara geçilsin kaos tellalları, gölge adamlar ve ruhlarını şeytana satan ne idüğü belirsiz meymenetsizler!

Ve kayıtlara geçilsin iyiliği pusuda bekleyen soytarı ruhlu cellatlar!

Tek tek yazılsın kişiler, zihniyetler ve zümreler!

Bir adam çıkacak günün birinde, 13 sene boyunca “özgürlük” ve “adalet” için gecesini gündüzüne katacak, bu topraklarda yaşayan herkese eşitlik isteyecek, ama sözüm ona özgürlükçü ve “solcu” olduğunu iddia edenler ona hala “diktatör” diyecekler.

Bir adam çıkacak, bir asırdır yerlerde sürünen bu aziz ülkenin şeref ve izzetini dünyanın dört tarafında baş üstünde tutacak ve başlara taç edecek, ama buna rağmen vatansever ve milliyetçi olduğunu iddia edenler hala ona vatan hain diyecek.

Bir adam çıkacak, Cumhuriyetten bu yana, dilleri, kültürleri ve düşünceleri yasaklanan, ikinci sınıf muamelesi görün, canı isteyenlerin üzerinde ölmeyi öğrendiği bir halk için her şeyi göz alacak, canı pahasına ‘Kürtler bu topraklarda bu ülkenin asil bir halkıdır’ diyecek ve bunun için her şeyi ama her şeyi yapacak, ona hala milliyetçi ve Kürt düşmanı iftirası atılacak.

Bir adam çıkacak, Allah adına, din adına, İslam adına, insanlık adına hizmet ettiklerini söyleyenlere her türlü kolaylığı sağlayacak, onlarla beraber yürüyecek, onlara itimat edecek, canını onlara teslim edecek ama günün birinde onu arkadan hançerlemeye kalkacaklar, ihanet edecekler, tüm bunların üstüne birde ona ona hırsız diyecekler.

Bir adam çıkacak, tarıma elverişli olmayan tüm hazine arazilerini ormanlık alan ilan edilecek, her yıl bilmem kaç yüz bin fidan diktirecek ama ona ağaç düşmanı denilecek.

Bir adam çıkacak Avrupa’dan Afrika’ya, Asya’dan Amerika’ya tüm dünya mazlumlarına sahip çıkacak, halkların “dikta rejimlere boyun eğmemelerini söyleyecek”, “zalimlere başkaldırın” çağrısında bulunacak ama kendi ülkesinde ona “zalim” yaftası yapıştırılmaya çalışılacak.

Ve nankörlüğün alası yapılacak!

İnkar ettikçe inkar edilecek tüm güzellikler!

Yok sayılacak tüm iyilikler!

Kin ve haset büyük bir düşmanlığa dönüşecek bu adama karşı!

İşte bu yüzden yarınlardan tedirginim!

İnkar ve nankörlüğün arkasında gelen şeyin ne olduğunu tahmin ediyorum.

İsterseniz siz de bakın geçen insanlık tarihine…

Hak vereceksiniz korkumun sebebine!

İhanet ve nankörlüğün bir adım ötesi heyelandır.

Hatta şükürsüzlüğün de…

Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O halde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. (Bakara 66)