Kız, erkek…

Hep en iyilerini aldılar…

Anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite…

Seçme sınavları yaparak bu ülkenin en zeki, en çalışkan, en ahlaklı, en dürüst çocuklarını bünyelerine katıp, kendi kirli emelleri için eğittiler.

Anne, babalar, “dini eğitim veriyorlar, iş buluyorlar, dünyanın bir ucunda, adı sanı duyulmamış İslam beldelerinde hizmet ettirip, cennetlerini bile garantiliyorlar. Günümüz Alperenleri olacaklar.” diye düşünüp, adeta bir yarış içinde gönüllü verdiler evlatlarını.

Ana, babalar ne yapabilirlerdi ki; yıllar öncesinden başlayan süreçle koskoca Türkiye Cumhuriyeti vardı the cemaat’in arkasında. Devlet güveniyordu da, onlar mı şüphe duyacaklardı yani? Devletin istihbaratı, polisi, MIT’i, askeriyesi ve diğer kolluk kuvvetleri vardı. Eğer bir sıkıntı olsa onlar bilir, tehlikeli derlerdi. Ama yoktu işte bir sıkıntı. Kutsal bir birliğe teslim edere gibi, tam bir güvenle teslim ettiler canları, ciğerleri, biricik, zeki çocuklarını.

Anadolu’dan çıkan, Türkiye’yi ve dünyayı tanımayan saf, temiz, zeki, çalışkan Müslüman çocukları okullarda, dershanelerde, sohbetlerde, ışık evlerinde özel eğitimlerden geçirilip, zamanla beyinleri yıkanıp ve hatta iptal edilip, düşünemez hale getirildiler. Fethullah’ın dünyayı, ABD+İsrail+Vatikan+ Rothschild ailesi ve bilumum Türkiye ve Ümmet düşmanları adına tek elden yönetmek gibi kirli amacı, Türkiye gençliğine ideal olarak verildi, tüm benlikleriyle bu amaç için çalıştırıldılar.

Asıl ihanet buydu işte…

Bir ülkenin en büyük zenginliği, ne yer altı varlıkları, ne de yer üstü varlıkları… Ne petrolü, ne altını… Asıl zenginlik ülkenin zeki, çalışkan, ahlaklı, gelecek vaat eden gençliğidir. Gerisi boştur. Ülkenin ne kadar zengin yer altı, yer üstü varlığı, ne kadar petrolü, altını olursa olsun, onu kullanacak akıllı, zeki, güvenilir evlatları yoksa, hiç bir işe yaramaz.

Türkiye’nin en az kırk yılı kayıp bu konuda. Dile kolay, tam kırk yıl…

Eğitim ki, en pahalı yatırım.

Eğitim ki, en değerli, en bereketli yatırım.

Eğitim ki,  en uzun yatırım.

Ülkenin, dişinden, tırnağından ayırarak, nitelikli gençler yetiştirmek için ayırdığı milyarlarca paraya mı yanarsınız, yoksa boşa giden emeğe, çileye, yıllara mı? Hangisine…

Düşünün, on binlerce vatan evladı, devleti yönetenlerin hataları, basiretsizlikleri yüzünden şimdi devlet düşmanı.

O kadar alçalmışlar, o kadar köpekleşmişler, o kadar bizden çıkmışlar ki, vatanlarında kalıp cezalarını çekmek yerine kimi PKK’ya sığınıyor, kimi Yunanistan’a…  Kimi Almanya’ya, kimi, Kanada’ya, kimi Amerika’ya, kimi bilmem nereye… Kutsalları sıfırlamış… Hiç şeref diye bir şeyleri kalmamış…

Oysa anneler babalar onları Fethullah’ın okullarına niye vermişlerdi? Kutsal değerleri, dinini, diyanetini öğrensin, vatanına, milletine bağlı olsun, bu ülkeyi sevsin, düşmanını, dostunu tanısın diye, öyle değil mi?

Oysa gelinen noktaya bir bakın, tam zıddı.

Vatana, bu devlete, bu topraklara hizmet edecekleri yerde, terör örgütüne, Türkiye ve ümmet düşmanlarına hizmet edecek noktaya getiren devlet yöneticilerinin vebalini de unutmamak gerek tabi bu arada.

Bu terörist çetenin bugün azgın bir canavara, ABD, İsrail ve diğer Türkiye ve Ümmet düşmanlarının köpekliğine dönüşmelerinde devlet yöneticisi olarak karar merciinde kimlerin emeği varsa, unutmasın ki onlar da büyük vebal altındadır. Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan da böyle demiyor mu zaten; “milletimden af diliyorum, bu terör örgütünün bu noktaya gelmesinde katkım varsa, hesabını ahrette vereceğim.” diye.

Keşke geçmişte ve günümüzde bu işte parmağı olan tüm siyasiler, tüm bürokratlar bu kadar açık ve şeffaf yüreklilikle, korkmadan bu cümleleri sarf edebilseler.

Dostlar, bir kez daha söylüyorum ki, ABD’ye kaçırılan paraların, pulun, altınların, dövizlerin, hisse senetlerinin hiçbir önemi yok. Yeniden kazanılıp, bir kez daha biriktirilebilir. Asıl ihanet bu ülkenin kırk yılını, geleceğini, yetişmiş beynini, gençliğini çalıp, geri bu ülkeye karşı kullanmaktır.