İktisadî düşünce tarihinin odak noktası, İslâm âlim ve düşünürlerinin, kaynağını şer‘î delillerin çizdiği iktisat teorisi hakkındaki düşüncelerini, yaklaşımlarını ve tasavvurlarını incelemek üzerinedir. O halde her bir âlimin düşünce dünyasını incelemek adına yola çıkmadan önce atmamız gereken son bir adım daha kalmıştır. Bu adım da şer‘î deliller çerçevesinde ortaya konan iktisat teorisi anahatlarıyla incelemektir.

İktisat teorisini ana hatlarıyla ortaya koymak adına atacağımız üçüncü adım rızık meselesine değinmektir.

Rızık kavramsal çerçevede, Allah Teâlâ’nın canlılara başta yemek ve içmek olmak üzere başka bir çok hususta yararlanmak adına bahşettiği herşeydir. Kur’an-ı Kerîm’de ağırlıklı olarak rızıklandırma fiilinden dolayı Allah Teâlâ’ya izâfe edilirken, bazı ayetlerde buna aracı olması bakımından kula nisbet edilmektedir.

Mülk Suresi’nin 21. ayetine bakalım,

“Yahut Allah lutfettiği rızkı kesiverse size rızık verebilecek olan kim? Hayır! Onlar azgınlıkta ve haktan sapıp uzaklaşmakta ısrar ediyorlar.”

Mülk Suresi’nin 21. ayetinde, Allah Teâlâ’nın kullarına nimetini ifade eden rızkın Allah Teâlâ’nın Rahmân isminin sürekli tecellisi olduğuna ve bu tecellinin bir an bile kesilecek olsa, yeryüzünde hayatın bütünüyle yok olacağına işaret edilmektedir.

Rûm Suresi’nin 40. ayetine bakalım,

“Sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra hayatınızı sona erdirecek ve nihayet size tekrar can verecek olan, Allah’tır. Peki sizin o ortak koştuklarınız arasında bunlardan herhangi birini yapabilecek olan var mı? Allah onların ortak koştuklarından tamamen münezzehtir, yüceler yücesidir.”

Rûm Suresi’nin 40. ayetinde, makāsıdü’ş-şerîa kulun hem bu dünyada hem âhirette mutluluğa erişebilmesini sağlamak olduğundan, kulların kendisini yaratanın ve rızıklandıranın; hayatını verenin ve hayatını sona erdirecek ve ardından tekrar diriltecek olanın, Allah Teâlâ olduğunun bilincinde olmasının ve bu doğrultuda davranışlar sergilemesinin gerekli olduğuna dikkat çekilmektedir. Ayetin devamında ise kullar arasından Allah Teâlâ’ya ortak koşanların seçtikleri bu yolun yanlışlığına vurgu yapılmaktadır.

Kelâm çerçevesinde rızık meselesi, asıl olarak haram şeylerin de rızık sayılıp sayılamayacağı bağlamındadır. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâli, muamele ilmini konu edinen minhâcü'l-ʿâbidîn adlı eserinde rızkı, mazmûn, maksûm, memlûk ve mevûd rızık olarak dört kategori altında incelemektedir. Mazmûn yani garanti altına alınan rızık, kulun bedenî mükellefiyetlerini yerine getirebilmesi için, vücut bütünlüğü ve bedenin varlığını ayakta tutan beslendiği yiyecekleri ifade eden rızık çeşididir ki Allah Teâlâ, bu rızkı kuluna muhakkak vermektedir. Tevekkül, farzdır.

Maksûm rızık, Allah Teâlâ tarafından ezelde kulların arasında taksim edilen ve levh-i mahfûz’da yazılmış beslendiği yiyecekler, giyecekler ve içecekleri ifade eden rızıktır. Memlûk rızık ise, Allah Teâlâ tarafından dünya mallarından kullarına hem mâlik olması hem de muhtaç kullara vermesi (infâk etmesi) için verdiği rızıktır. Son olarak mevûd rızık Allah Teâlâ’nın müttaki kullarına, takvâ sahibi olmaları şartı ile vadettiği rızıklardır.

Talâk Suresi’nin 5. ayetine bakalım,

“İşte bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Evet, kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah onun kötülüklerini örter ve ona büyük bir karşılık verir.”

Hüccetü’l-İslâm, rızık meselesini mazmûn, maksûm, memlûk ve mevûd rızık olarak dört kategori altında incelemiş rızkı, kulun bedeni varlığını ayakta tutan yediği, giydiği, içtiği şeyler, sahip olduğu mallar ve kula va‘d olunanlar şeklinde tarif etmiştir.

Denilebilir ki rızık yaratmak yönünden Allah Teâlâ’ya aittir, kazanmak yönünden ise insanlara aittir. Allah Teâlâ’nın rızıklandırma fiili, kulun irade ve kudretini o yönde kullanarak çalışmasına bağlıdır. Buna göre helâl veya haram olmasına bakılmaksızın bütün rızıkların yaratıcısı Allah Teâlâ’dır. Haram rızkın da sorumluluğu kula aittir.