Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâli’nin el-Müstaṣfâ Minʿİlmi’l-Uṣûl ve İhyâü Ulûmi’d-Dîn adlı eserlerinde vurguladığı üzere ilim, “İnsan aklının, eşyanın hakikatini ve şekillerini alması, eşyayı olduğu gibi bilmek ve tanımak” meselesidir. Buna göre ilim, kulların itikadî, amelî ve ahlâkî hükümler bakımından mükellef olduğu amellerin mahiyeti hakkındaki bilgidir. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâli’nin ilim müessesesinin bütün şubeleriyle ilgilenmiş olmasından dolayı, ilimlerin tasnifine dair görüşlerini tek bir çerçevede toplamak zordur. İmam Gazzâli, çeşitli eserlerinde ilim meselesini bazen insanlara getirdiği fayda ve zarara göre, bazen kaynağı, bazen de değeri ve amacına göre tasnif etmiştir.

Buna göre İmam Gazzâli, Maḳāṣıdü’l-Felâsife adlı eserinde ilimleri felsefî bir yaklaşım kullanarak tasnif ederken; el-Müstaṣfâ Minʿİlmi’l-Uṣûl adlı fıkıh usûlü eserinde konusuna bağlı olarak sadece naklî ilimler, sadece aklî ilimler ile fıkıh ilmi (hem nakil hem akıl) şeklinde adlandırdığı üç kategori altında tasnif etmektedir.

İlim meselesinde önemli olan yakîn (kesin bilgi) meselesidir. Mantık ilmi çerçevesinde detaylandıracağım üzere yakîn (kesin bilgi) türünden tasdikler meydana gelen önermelere yakîniyyât adı verilmekte, bu mertebedeki önermeler bedîhiyyât (zarûriyyât) ve nazariyyât şeklinde iki kategoriye ayrılmaktadır. Buna göre bedîhiyyât (zarûriyyât) herhangi bir kanıta gerek olmadan akıl tarafından kabul edilirken; nazariyyât olan önermeleri aklın kesin olarak kabul edebilmesi için kanıta (hüccet) gerek bulunmaktadır ki; kanıtı elde etmek, bir akıl yürütme meselesidir.

Akıl yürütme marifetiyle kavranabilen nazariyyât bilgisi, şer’î (naklî) ve aklî ilimler şeklinde iki temel kategoriye ayrılmaktadır. Buna göre naklî (şer’î) ilimler kulların sadece aklını kullanarak kavrayamayacakları, asıl olarak Peygamberlerden öğrenebileceği ilimleri ifade ederken, aklî ilimler akıl yürütme marifetiyle talep edilen ilimlerdir. Öyle ki elinizdeki bu kitabın kurgusu da bu bakış açısı üzerine işlenmiştir.

Hüccetü’l-İslâm’a göre, ışığa göre güneş, meyveye göre ağaç ve görmeye göre göz neyi ifade ediyorsa, ilime göre akıl da onu karşılamaktadır. Dünya ve âhiret mutluluğunun vesilesi olan bir şeyin değersiz olabilmesi mümkün müdür?

Nûr Suresi’nin 35. ayetinde buyurulur:

“Allah göklerin ve yerin nûrudur...”

A'râf Suresi’nin 169. ayetinde buyurulur:

“Üstelik onlar kitaptakini de okuyup öğrenmişlerdi. Doğrusu âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”

Avf b. Mâlik"ten nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, âcizliği kınar. Hâlbuki akıllı olmalısın! Bir işin üstesinden gelemediğin zaman, ‘Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.’ de.” (Ebû Dâvûd, Kadâ" (Akdiye), 28)

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâli, İhyâü Ulûmi’d-Dîn adlı eserinde aklın mahiyetini dört çerçevede ortaya koymaktadır. Akıl evvela insanı diğer canlılardan ayıran niteliktir. Buna göre akıl, insanın teorik bilgileri ve düşünmeyle alakalı zihinsel yetkinlikleri edinme yatkınlığı kazanmasını sağlayan fıtrî yetenektir.

Akıl, mümkün şeylerin olabilirliği, imkânsız şeylerin olanaksızlığı hakkındaki zarurî bilgiler bütünüdür. Başka bir açıdan akıl, yaşamın akışı içerisinde tecrübeler vasıtasıyla elde edilen bilgiler bütünüdür. Son olarak akıl, birinci tanımda bahsedilen fıtrî yeteneğin, olayların sonuçlarını önceden bilme ve zevklere yönelik nefsî arzuları dizginleme seviyesine erişmesidir. Hüccetü’l-İslâm, bu yetkinliğe erişmiş kişiye akıllı deneceğini vurgular. Çünkü, ancak bu kimselerin bir işe yönelmesi veya bir işten geri durması, arzularının çerçevesinde değil, o işin muhtemel sonucu hakkındaki akıl yürütme sonucunda ortaya koyduğu görüş ve düşüncenin gerektirdiği duruma göre şekillenir.

Hüccetü’l-İslâm, akıl meselesine dair yaptığı dört farklı kavram arasında asıl olanın birinci basamaktaki olduğunu, ikinci adımdaki tanımın ona yakın bir alt yetenek olduğuna dikkat çeker. Üçüncü tanım, ilk ikisinin altıdır; çünkü tecrübe yolu ile kazanılan ilim de ancak fıtrî akıl gücü ve zarurî bilgiler sayesinde işlerlik kazanacaktır. Dördüncü basamaktaki yaklaşım, en son nokta ve en yüksek amaçtır. Bu basamaklardan ilk ikisi, insanda fıtrat itibariyle bulunurken, üçüncü ve dördüncü basamak sonradan kazanılır.

Sözlerime son verirken, Kurban Bayramı’nın hepimizin kurtuluşuna, gönlümüzden geçenlerin gerçekleşmesine vesile olmasını diliyorum. Bayramınız mübarek olsun.