Bu yazımda Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâli’nin Faysalü’t-Tefrika adlı eserinde ortaya koyduğu “varlığın idrakler ile alakalı psikolojik yorum çerçevesine” değinmek istiyorum. İmam Gazzâli eserin üçüncü faslında öncelikle “tasdik” ve “tekzip” terimlerinin tanımlarını yapmakta ve bu çerçevede de tasdik ve tekzibin konusu olan varlığı zâtî, hissî, hayalî, aklî ve şibhî şeklinde beş bölüme ayırarak incelemektedir.

Zâtî varlık, aklın ve hissin dışında sabit olan gerçek varlıktır. Akıl ve his bu varlıktan sûret alırlar ki bu idrak etmektir. Bu varlıklar his veya hayal marifetiyle idrak edilsin veya edilmesin kendi nefislerinde vardır. Hissî varlık gözün görme kuvveti çerçevesinde şekillenen bir varlıktır. O halde sadece histe mevcuttur ve sadece hissedene mahsustur. Hayalî varlık, psikolojideki imaj meselesini anlatırken, aklî varlık bir şeyin ruhu ve hakikatidir. Şibhî varlık varlığa benzeyen varlıktır ki bir şeyin sureti ve hakikati ile hariçte, histe, hayalde ve akılda bulunmasıdır.

Marifet bilgisi, ilhâm ve keşf aracılığı ile Allahutaala’yı, Allahutaala’nın zâtı, isimleri, sıfatları, fiilleri, gayb âlemi hakkındaki ilimdir. Öyle ki varlık âleminde Allahutaala’dan başka bir şey olmadığına göre, varlık da bilgi sayesinde bilindiğine göre, bilgi “bütün varlıkları kuşatan Zât-ı Kibriyâ’yı tanımaktan ibarettir” ki, şu halde hakikî ilim de marifet (ma‘rifet-i ilâhiyye) bilgisidir.

O halde hakikat meselesinden iki sonuç çıkmaktadır. Birincisi Allahutaala, varlığı ve birliği açısından bilinebilir ki bunun hakikî yolu ilhâm ve keşiftir. İkincisi, Allahutaala’nın varlığı ve birliği açısından bilinmesi, onun mahiyetinin bilinebileceği manasına gelmemektedir.

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâli’nin Tehâfütü’l-Felâsife adlı eserinde vurguladığı üzere varlık ve mahiyet birbirinden ayrı iki kavramdır ki Allahutaala’nın mahiyeti (hakikat-ı mahsûsa) insanlar tarafından bilinemez. Allahutaala’nın mahiyeti bilinemeyeceği gibi tanımlanması da mümkün değildir.

Mahiyetin tanımı istenen bir soru sorulduğu zaman (“ma” kalıbı kullanarak soru sormak) bu sorunun cevabı ya “o hakikatin bizzat kendisi ile” ya “o şeyin cüzlerinden olan şeyler ile” ya “onun dışından olan bir şey ile” veya “o şeyin kendisinde ve haricinde bulunan şeylerden oluşan başka bir şey ile” olmalıdır. Bunların dışında yapılan tanımlar, bu soruya cevap olamaz.

Oysaki Allahutaala’nın mahiyetinin - hakikatinin (hakikat-ı mahsûsa) bunlardan hiçbirisi ile tanımlanması mümkün değildir. Misâl, Rabb’imiz Allahutaala, yine kendisi ile tanımlanacak olsa, onun bilinmeden önce yine bilinmesi gerekirdi ki bu imkânsızdır.

O, kendisinde bulunan birtakım cüzler vasıtası ile tanımlanacak olsa, bu durum Vâcib varlık için muhaldir. Çünkü cüzlerden bahsedebilmek için zorunlu varlığın cüzlerden oluşması gerekir ki, böyle bir durum asla söz konusu değildir. Sonuçta, Vâcib varlığın mahiyeti tanımlanamaz.

Vâcib varlık ancak isimleri, sıfatları ve fiilleri ile tanımlanabilir ki bu durum da onun hakikatini (mahiyetini) tanımlamak anlamına gelmemektedir.

Şûrâ Suresi’nin 11. ayetinde buyurulur;

“Gökleri ve yeri yaratan O’dur. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu şekilde çoğalmanızı sağlamaktadır. O’na benzer hiçbir şey yoktur. O her şeyi işitir, her şeyi görür.”

Tâhâ Suresi’nin 110. ayetinde buyurulur;

“Onların önlerinde ve arkalarında olanı O bilir. Onların bilgisi ise O’nu kuşatamaz.”

Şuarâ suresinin aşağıda yer alan ayetlerinde Hz. Mûsâ (as.) ile Firavun arasında geçen diyalog çerçevesinde vurgulanan hükümler, Vâcib varlık yani şanı yüce olan Rabb’imiz Allahutaala’nın mahiyeti - hakikatinin bilinemeyeceği gibi tanımlanamayacağının şer‘î bir delilidir.

Şûrâ suresi’nin 23. ayetinde buyurulur;

“Firavun, ‘Âlemlerin Rabbi de kimdir?’ diye sordu.”

Şûrâ suresi’nin 24. ayetinde buyurulur;

“Mûsâ, ‘Eğer gerçeğe inanmaya yatkınlığınız varsa bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabb’idir’ diye cevap verdi.”

Ayette Firavun, “ma” kalıbını kullanarak Hz. Mûsâ’ya (as.) “Rabb’inin ne olduğunu” sorar ancak Hz. Mûsâ (as.) bunu bildiği halde “ma” kalıbını kullanmadan cevap vererek ayetteki ifadeleri dile getirir.