Batı anlayışının Haçlı zihniyetiyle dizayn ettiği ve bazı ülke başkanlarının “örgüt ve terörist anlayışla” devletçilik oynayan ve hiçbir sınır tanımayan bir devlete, ölçüsüz üst düzey ilgi ve destek ziyaretlerini anlamak, tasvip etmek “insanlıktan bir iz taşıyan” insanın anlayabileceği bir şey değildir. Çocuk, kadın, genç, ihtiyar ve hastane, okul, ev-barınak farkı gözetmeksizin sadece öldürmek için bu kadar bomba bırakan bir ülkeye bu açık destek, onlarla “olmayan savaş ahlakına” sahip olma anlamına gelir. Bu da insan ve insanlığın geleceği için endişe duymamıza sebep olacak ölçüde dünyaya yapılan tehlikeli bir kötülüktür.
Soykırım yapanlar ve soykırıma maruz kalanlar iş birliği yaparak insanlığın gözü önünde attıkları bombalarla oluşturdukları gaz bulutu içine hapsettikleri hasta Filistinlileri bir anda yok ettiler. Auschwitz’deki fırınlarda yakılan ataları gibi masum insanları yakmaları, insanlığın vahşette vardığı sınırları belirleme bakımından ibret vericidir. Mağdur ve mazlum Yahudilerin toplu imhasının yasını tutma iddiasında olanların Filistin halkına karşı uyguladığı zulüm ve soykırım; tarihte maruz kaldıkları mağduriyetleri unutturacak evsaftadır. Gazze’yi atalarının kapatıldığı Auschwitz Toplama Kampı statüsünde bir toplama kampına ve açık cezaevine dönüştüren İsrail, ağır gaz bombalarıyla masum Filistinlileri, dedeleri ve neneleri gibi acımasızca yakıyor. 85 yıldır Yahudi soykırımının hangi tarihî, maddi, teknik, bürokratik ve ahlaki dürtülerle gerçekleştiği sorununu tartışıyoruz ancak gereğince açıklığa kavuşturduğumuz söylenemez. Şimdi de televizyon ve diğer medyalardan Yahudilerin yaptıkları vahşi soykırımı seyrediyoruz. 21. yüzyılda Yahudilerin masum insanlara uyguladıkları soykırımın tartışıldığı ve Amerika ile İngiltere’nin hatta topyekûn Batı’nın taraf olduğu bir soykırım tartışması yapılacaktır.
Verilen koordinatlara bombayı bırakan pilotlar, Auschwitz'deki ölüm fırınlarının gaz vanasını açan Nazi kadar bile insan değil; çünkü Nazi subay ve askerleri yanan ve can çekişen insanların feryatlarına tanıklık ediyorlardı. Siyonist bunun farkında bile değil. Silik ve korkak bombacı; merhamet, ahlak ve insanlık duygusundan da mahrum.
Bomba uzmanlarının yaptıkları tanıma göre, hastaneye bırakılan bombalar önce bir gaz yayıyor ve sonra tutuşup insanları yok ediyor. Bu durumu bir an için bir Nazi kampında hayal edin. Nazi subayı, Gazze'deki hastaneye bombayı bırakan subayın büyükbabasına gaz odasının vanasını açma emrini veriyor. Vana açıldığında gaz odasından anlaşılmaz uğultular yükseliyor. Bunlar; ölmek üzere olan bir insanın, vanayı açan Yahudi’nin belki amcasının, teyzesinin, komşusunun son nefeslerini verdikleri uğultulardır. Anlaşılmaz ve ayırt edilemez bu uğultuyla büyüyen zonklama, kalbe çöken kasvet, ölen bir insanın belki de bir yakınının son nefesi; vanayı açanı dehşete düşürüyor. Karışık duygu girdaplarında yarına yani bugüne tanıklığını aktarmak için yakınlarını yakan bir Yahudi, torunu olan bombacı subaydan daha insandı; çünkü o yok edilen insanların feryatlarını duydu. Torun subay, bıraktığı bombanın yok ettiği Filistinlinin sesini işitmekten de mahrum; çünkü ses hızından daha hızlı bir uçakla çabucak bölgeden uzaklaşan bir korkak o! Hastanede şifa ararken can verenin, sokakta yürürken katledilenin, can güvenliği için sığındığı BM kontrolündeki okulda ölenlerin, bombalanan camide namaza duran yaşlının; İsraillilerin kalplerinde bırakacağı iz ve korku, Arjantin'de yaşadığı tedirginlikten yıllarca sokağa çıkamayan Nazi subayı gibi hiçbirinin peşini bırakmayacaktır. Nazi subaylarının yaşadığı akıbet, hastanede şifa arayan insanların üzerine bomba bırakan Nazi ruhuna bürünmüş siyonist subayı da bir gün bulacaktır.
Hastaneye bıraktığın bomba, geride tanık bırakmadı. Şehit insanın konuşabileceği bir dil de yok. Oysa bıraktığın bomba; onun olmayan dilini, yazılamayan kelimesini bütün insanların anlayacağı bir lisanda dile getirdi ve herkesin anladığı bir ifadeyle "Sen insan değilsin." dedi.
Hukuk, ahlak, teoloji ve insanın insanilik vasfının ortadan kalktığı bir duruma tanıklık etmenin büyük trajedisine maruz kalan çağ insanı, tarafını netleştirerek tanıklık etme sorumluluğunun şuurunda mıdır? Yarına ne bırakıyoruz? Tanıklıklarımızı yazarak ve avazımızın çıktığı kadar bağırarak savaş makinesini harekete geçiren insansı varlıkların kulaklarını patlatmamız gerekmiyor mu?
İnsanın insana karşı sorumluluk şuurunu yitirdiği bir çağda; gücün insan sözünü, vicdan ve merhametini yok ettiği bir vakitte insanlığından biraz insanlık kalan insanı, beşer fiziğine sahip bu vahşi mahlûka karşı kim savunacak?
İsrail-Filistin çatışmalarının tarihi; sömürgeci gücünü kaybetmeye başlayan İngiltere’nin coğrafyayı şekillendirme ve nüfuzunu korumak üzere kurguladığı, bunun için de siyonistlerle iş birliği yaptığı Balfour deklarasyonu ile başlar. Bir avuç siyonist Yahudi’nin Filistin’e göçü ile çatışmalar ve işgal genişler. Nazi Almanyası’ndan başlayan büyük göçten sonra 1948’de kurulan siyonist Yahudi devleti kısa sürede tanınır ve sonrası bölge için bitmek bilmeyen bir felakettir. Özellikle 1967 işgal ve ilhaklarından sonra Filistin toprakları haksız bir şekilde gasbedilmiş, insanların evlerine el konulmuş ve mazlumlara destek için bölgeye gelen aktivistlerin dini ve etnik mensubiyetleri dikkate alınmaksızın (masum bir Filistinlinin evini yıkan İsraillilerce katledilen Rachel Corrie gibi) katledilmiştir. Batı dünyasının nedensiz ve niçinsiz sınırsız desteğinin yanında nükleer bir güce de sahip olan İsrail, Filistin’de neredeyse bir asırdır işgal, zulüm, baskı ve hak gasbını ölçüsüzce yürürlükte tutuyor. BM’nin hiçbir kararına uymuyor. Uluslararası savaş hukukunu ve savaş ahlakını yok sayıyor. Bir avuç masum insana karşı, bu hınç ve kin neden? Hiçbir zaman bölgede eşit bir mücadele olmadı ve şu anda yaşadığımız, tanık olduğumuz şey bir soykırım ve gerçek anlamda bir katliam.
Maşeri vicdan, çokluk ve kaba güce teslim olmaz. Bugün korku ve birtakım endişelerden ötürü konuşamayanlar, bir gün insanî ve ahlaki yüce bilgilerle uyanmaya yönelecek ve uyanan insani vicdan, insanlığı yeni bir şuura yöneltecek ve hakikati bütün açıklığı ile despotların suratına çarpacaktır. Savaş gücünü elinde tutan kibirli muktedirler, uyanan insanlık vicdanı karşısında mutlaka hezimete uğratılacaktır.
İnsanların ahlaki davranışlarının insani ve evrensel yasası yürürlüğe konulduğunda zulüm son bulacak ve insan, insan kardeşleriyle yeniden yaşamaya başlayacaktır. Ancak tarihin not ettiği ve Hıristiyanların İsa peygamberi öldürdüğüne inandıkları Yahudilerle yürüttükleri bu çağın “Haçlı Seferileri” asla unutulmayacaktır.