Rusya’nın Ukrayna’yı işgal için düğmeye basmasıyla birlikte patlak veren kriz konusunda tavrı en çok merak edilen ülkelerden biri de İsrail idi.

Bunun en önemli sebebi, İsrail’in uluslararası camiada “hacminden büyük” etkiye sahip olduğunun bilinmesi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Yahudi bir ailenin çocuğu olması ve geçen yıl Gazze işgal ordusu tarafından bombalanırken İsrail’e destek açıklaması yapması hatırlanarak Tel Aviv’in Kiev’e destek vereceği zannedilse de söz konusu beklenti kısa sürede buharlaştı.

İsrail’in Ukrayna topraklarındaki savaşa yönelik tavrı kısaca “krizden mümkün olduğunca yararlanma ve savaştan kâr elde etme” şeklinde özetlenebilir.

İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in Putin’in taleplerini Zelenski’ye ilettiği ve Ukrayna Devlet Başkanı’na “Senin yerinde olsaydım halkımın canını düşünür, teklifi kabul ederdim” dediği, Zelenski’nin de Bennett’in “Teslim ol” telkinini reddettiği medyaya yansıdı.

Zelenski’nin İsrail Parlamentosu Genel Kurulu’na video konferans yoluyla hitap etme talebine de olumsuz cevap verildi.

Tel Aviv’in ayrıca “İsrail'in arabuluculuk çalışmalarına zarar vereceği” gerekçesiyle Ukrayna’ya kendisinden silah ve savunma talep etmemesini söylediği ifade ediliyor.

İsrail’in Washington’la olduğu kadar Moskova’yla ilişkileri de güçlü ve derin.

Söz konusu ilişkiler sayesinde Suriye’ye dilediği gibi hava saldırısı düzenleyebiliyor.

İsrail, Ukrayna’nın hatırına Rusya’yla ilişkilerini bozmak istemediği gibi savaşı “işgal altındaki Filistin topraklarına Ukrayna’dan daha çok Yahudi göçmen getirmek” için fırsat olarak görüyor.

Rusya’nın askeri operasyonuyla birlikte İsrail’e göç etmek için başvuran Ukraynalı Yahudilerin sayısında ciddi artış olurken, Bennett hükümeti yüzlercesini çoktan komşu ülkeler üzerinden tahliye ederek işgal altındaki Filistin topraklarına nakletti bile.

“Sarı saçlı ve mavi gözlü” Ukraynalıların ırkçı İsrail toplumunda “siyah tenli” Etiyopyalı Yahudilerden daha fazla kabul görecekleri kesin.

Başta komşuları Mısır ve Ürdün olmak üzere birçok Arap ülkesiyle barış ve normalleşme anlaşmaları imzalamasına rağmen hâlâ bölgede kendisini “vücudun kabul etmediği yapay organ” gibi hisseden İsrail’in en büyük korkularından biri, işgal altındaki topraklarda demografinin Filistinliler lehine değişmesi.

Dünyada aradığı cenneti bulacağını zannederek ya da kendisine sunulan bin bir vaade kanarak İsrail’e gelenlerin başta güvenlik sorunu olmak üzere birçok zorlukla karşılaşıp büyük bir hayal kırıklığı yaşamalarından ve Amerika ya da Avrupa’ya gitmelerinden endişe duyan Tel Aviv, Filistinlilerin nüfus artış oranının daha yüksek olmasının ve tersine göçün sebep olduğu açığı kapatabilmek için sürekli dışarıdan Yahudi göçmen getirmek zorunda.

Başta Kudüs olmak üzere işgal altındaki topraklarda Filistinlilerin evleri ve iş yerleri yıkılarak göçe zorlanmalarının altında da yine İsrail’in “demografi savaşını kaybetme korkusu” yatıyor.

Hem Batılı müttefiklerini küstürmek istemeyen hem de Rusya’yla ilişkilerinin bozulmasının çıkarlarına aykırı olduğunu bilen İsrail, önümüzdeki süreçte de muhtemelen denge politikasını ve savaş koşullarından mümkün olduğunca yararlanma çabalarını sürdürecek.