1948 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra yurtlarından edilen yaklaşık 700 bin Filistinli mültecinin; barınma, gıda, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1949 yılında kurulan ve kısaca UNRWA olarak bilinen “Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı” bugünlerde İsrail’in ortaya attığı haksız ve mesnetsiz iddialar nedeniyle yoğun olarak tartışılıyor.

UNRWA, Filistinli mülteciler için özel olarak kurulmuş olan ve bugün itibarıyla; Gazze, Doğu Kudüs, Batı Şeria, Ürdün, Lübnan ve Suriye’de bulunan 58 kampta 5,9 milyon Filistinlinin ihtiyaçlarını karşılayarak hayata tutunmasını sağlayan, 13 bini Gazze’de olmak üzere 30 bin kişilik çalışanıyla, Birleşmiş Milletler’in bölgedeki en büyük ve en etkili yardım kuruluşu mahiyetindedir.

İsrail’in UNRWA’ya olan düşmanlığı yeni değildir. Uzun zamandan beridir UNRWA’nın misyonunu tamamladığı ve artık görevini mültecilerin sorunlarının çözülmesi için kurulmuş olan diğer BM kuruluşu olan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) devretmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

Hatta başkanlığı döneminde İsrail’e koşulsuz destek vererek önemli kazanımlar elde etmesini sağlayan Trump, İsrail-Filistin sorunu çözümlenmezse UNRWA’ya yapılan yardımları keseceğini söylemiş ve ardından da yıllık 350 milyon doları bulan yardımı askıya almıştı. Trump döneminde durdurulan yardımlar ancak 2020 yılında Biden’ın seçilmesiyle tekrar ödenmeye başlanmıştı.

İsrail’in UNRWA’ya yönelik düşmanca tavrının arkasında; UNRWA’nın sorumluluk bölgesindeki Filistinlileri mülteci olarak tanımlaması ve bununla ilişkili olarak da Filistinlilerin 1948’den itibaren ayrılmak zorunda kaldıkları topraklarına dönme hakkını (geri dönüş hakkı) resmî olarak kabul etmesi bulunmaktadır.

Keza İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarına sistematik olarak Yahudi işgalcileri yerleştirdiği için artık geri dönüş hakkının mümkün olmadığını ileri sürmektedir. Bu nedenle de UNRWA İsrail’in gelecek projeksiyonunda büyük bir engel olarak görülmektedir.

Hatırlanacağı üzere Trump’ın sözde Yüzyılın Planı’nda da geri dönüş hakkının mümkün olmadığı belirtilmekte ve bu topraklara yerleşen Yahudi işgalcilerin bulundukları yerlerde kalmaları şeklinde bir çözüm öngörülmekteydi.

Ancak UNRWA var olduğu müddetçe bu mümkün olamayacak ve kendi yurtlarında bile mülteci olan Filistinlilerin geri dönüş hakkı da baki kalacaktı.

Buna mukabil UNRWA, 7 Ekim’deki Hamas’ın Aksa Tufanı saldırısı ve sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak başlattığı saldırılarda en hayati kurum olarak öne çıkmıştır.

Zira UNRWA bir taraftan Gazze’de bulunan sekiz kampında yaklaşık 1,5 milyon Gazzelinin iaşe ve ibatesini sağlarken diğer taraftan da İsrail’in saldırılarına maruz kalmaktaydı.

İsrail, 7 Ekim’den beri UNRWA’nın Gazze’deki tesislerine 141 kez saldırı düzenlerken 152 çalışanını da öldürmüştür. Bu rakam BM’nin şimdiye kadarki en büyük kaybı olarak tarihe geçmiştir.

Tüm bu saldırılara rağmen UNRWA Gazze’deki varlığını sonlandırmamış ve Gazze’ye girebilen kısıtlı miktardaki yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırarak onların ayakta kalmasını sağlamaya çalışmıştır.

UNRWA’nın bu gayreti İsrail’de büyük memnuniyetsizlik yarattığı gibi, Gazze’yi tamamen yıkarak yaşanılmaz ve geri dönülemez bir hâle getirme planının önündeki en büyük engel olarak da UNRWA görülmeye başlanmıştır.

Bunlara ilave olarak, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı nezdinde İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında, diğer Birleşmiş Milletler ajanslarıyla birlikte UNRWA’nın raporlarının da delil olarak sunulması, İsrail yönetimindeki UNRWA alerjisini ziyadesiyle artırmıştır.

Divan’ın 26 Ocak’ta açıkladığı ihtiyati tedbir kararında; İsrail’in Gazze’de soykırım suçu işlediğine dair somut deliller bulunduğunu açıklayarak; İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılanacağına hükmetmesi ve telafisi mümkün olmayacak zararlar oluşmaması için İsrail’in gerekli tedbirleri alarak, sorumlular hakkında gerekli işlemleri yapıp bir ay içerisinde Divan’a rapor vermesinin istenmesi üzerine İsrail, UNRWA’ya yönelik yeni bir itibarsızlaştırma operasyonu başlatmıştır.

UAD’ın ihtiyati tedbir kararıyla aynı tarihte The New York Times gazetesinde, İsrail istihbaratından alınan bilgilere istinaden, 12 UNRWA çalışanının 7 Ekim saldırısına katıldığı şeklinde bir haber yayınlanmıştır.

İşte bu haber UNRWA’nın itibarsızlaştırılma operasyonun başlangıcı olmuş ve bundan sonra neredeyse tüm Batı medyası bu konuyu işlemeye başlamıştır. Hem de ortada hiçbir somut delil olmadan. Hatta İsrail medyası bile ABD medyasını referans göstererek haber yapmış ve kendi yalanlarına kendileri de inanmaya başlamıştır.

UNRWA hakkındaki bu asılsız haberler sonrası UNRWA yönetimi konu hakkında bir soruşturma başlatmış ve toplam 13 bin çalışandan sadece 2-3 kişinin 7 Ekim saldırısına katılmış olabileceğini belirtilerek bu kişilerin sözleşmelerini feshetmiştir.

Ancak asıl niyetleri farklı olan Batılı ülkeler bu yalan haberleri gerekçe göstererek UNRWA’ya yaptıkları yardımları durdurduklarını açıklamaya başlamışlardır.

Gelinen noktada faaliyetlerine devam edebilmesi için yıllık 1,3 milyar dolara ihtiyaç duyan UNRWA’nın gelirinin yarısından fazlasını finanse eden; ABD, Almanya, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Kanada, İtalya, Fransa, Finlandiya ve Avusturalya (bu 10 ülkenin 2022’deki toplam katkısı 730 milyon dolar civarındaydı) yardımları durdurma kararı almışlardır. UNRWA’ya sağlanan yardımları kestiklerini açıklayan ülkelerin aynı zamanda UAD’ın soykırım suçlamasıyla yargılanan İsrail’i destekleyen ülkeler olmaları da ziyadesiyle manidardır.

Aslında UNRWA’ya yapılan yardımların kesilmesi işin sadece görünen tarafıdır. Zira fonları kesilen ajansın Filistinlilere yönelik yardım faaliyetlerini sürdürmesi mümkün olamayacağından, Filistinlilerin en önemli dayanakları ortadan kalkacak ve Gazze’deki savaş bitse bile mevcut koşullar itibarıyla Gazzelilerin evlerine dönüşleri mümkün olamayacaktır. Bu hâliyle Gazzelilere, hatta Filistinlilere yönelik bir toptan cezalandırma söz konusu olmakta ve UAD’ın vermiş olduğu karara tamamen aykırı bir durum oluşmaktadır. 

İşin bir de diğer boyutu vardır. UNRWA hakkındaki asılsız iddialar ve sonrasındaki tartışmalar UAD’ın İsrail aleyhindeki soykırım kararını gölgede bırakmış ve divana sunulan rapora istinaden BM ajansının itibarsızlaştırılması, UAD’ın kararını da tartışmalı hâle getirmiştir.

İsrail’in planına göre, UAD İsrail’in soykırımla yargılanacağına hükmederken BM Genel Sekreteri Guterres’nin sözleri başta olmak üzere UNRWA ve OCHA’nın sunduğu raporları da değerlendirerek bir karar almış ve artık bu kararın alınmasında rol oynayan UNRWA’nın güvenilirliği ortadan kalktığına göre, kararın da değişmesi veya iptal edilmesini talep etmek mümkün hâle gelmiştir.

Görüldüğü üzere İsrail’in UNRWA’yı itibarsızlaştırmaya çalışması boşuna değildir ve İsrail lehine birden çok fayda ortaya çıkmıştır.

Bu süreç sonunda hem ajansın varlığını tartışmalı hâle getirerek muhtemelen yakın zamanda lağvedilmesi sağlanacak hem de Filistinlilerin en büyük destekleri ortadan kaldırılarak umutları tüketilip dirençleri kırılmış olacaktır.

Ayrıca UAD’ın İsrail’in soykırım suçuyla yargılanma kararı unutturulmuş olacak ve bu davaya müdahil olmak isteyecek ülkeler de caydırılacaktır.

Bu konudaki en önemli noktalardan biri ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında uluslararası hukukun açık müeyyidelerine rağmen katlettiği 152 UNRWA çalışanının hesabının sorulamayacak olmasıdır. Çünkü bu çalışanlardan bir kısmının 7 Ekim saldırısına katıldığı ileri sürüldüğünden sanki öldürülenlerin de saldırılara katılmış olabileceği intibahı verilmiş olup bu katliamın üzeri de örtülebilir hâle gelmiştir. 

Tüm bu olumsuzlara rağmen İspanya, İrlanda ve Norveç gibi Batılı ülkeler UNRWA’nın arkasında durmaya devam etmekte ve hatta sağladıkları fonları artırarak UNRWA’nın faaliyetlerinin sekteye uğramaması için gayret göstermektedirler.

Burada Müslüman ülkelere de önemli bir görev düşmektedir. Zira Batılı ülkelerin sağladıkları fonları İsrail lehine bir silah gibi kullandıkları aşikâr olup buna mâni olmak için Müslüman ülkelerin, UNRWA’ya yaptıkları yardımları artırmaları ve İsrail’in itibarsızlaştırma oyunlarına gelmeden Filistinlilerin geleceği için yegâne umut olan bu ajansı ayakta tutmaları elzem gözükmektedir.