Filistin direnişinden 7 Ekim sabahı çok büyük darbe yiyen ve kara harekâtında ağır kayıplar veren İsrail, intikam amacıyla sadece Gazze Şeridi’ndeki masum sivilleri hava saldırılarıyla katletmekle yetinmeyerek Batı Şeria’da da Filistinlilere yönelik baskı ve işkencelerini artırdı.
Savaşın başından bu yana Batı Şeria’da onlarca Filistinli şehit oldu ve direniş yanlısı çok sayıda kişi işgal güçleri tarafından gözaltına alındı.
İsrail İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir tarafından silahlanmaya teşvik edilen Yahudi yerleşimciler, Filistinlilerin yaşadığı köylerde ve kentlerde terör estiriyorlar.
İşgalcilerin intikam amaçlı eylemlerinden İsrail cezaevlerinde tutulan, darbedilen ve hakaretlere maruz kalan; hücre hapsiyle cezalandırılan, gayri insani koşullarda başka cezaevlerine transfer edilen Filistinli esirler de nasiplerini alıyorlar.
En kötüsü de kadın esirlerin yaşadıkları.
İsrail’in 7 Ekim’den sonra Batı Şeria’da gözaltına aldıklarından biri de Filistinli kadın gazeteci Lama Khater.
26 Ekim sabahı El-Halil’deki evine baskın düzenlenerek gözaltına alınan Khater’ın avukatı, İsrailli subayın beş çocuk annesi Filistinli kadın yazara “Yanımda 20 asker var. Sana tecavüz etmek istiyoruz. Çocuklarını gözaltına alıp yakmak istiyoruz. Siz savaş esirisiniz. Size istediğimizi yaparız” dediğini aktarıyor.
Batı Şeria sokaklarında İsrail askerlerinin Filistinli genç kızları üst araması bahanesiyle taciz ettiklerini gösteren ve vicdan sahibi herkesi kahreden videolar var.
İşgal altındaki Filistin topraklarından “Vâ Mu’tasımâh!” (Neredesin ey Mu’tasım) sesleri yükseliyor ama ne yazık ki Mu’tasım yok.
Bugün Afyon vilayeti sınırları içinde bulunan, eski adıyla Amuriye şehrinin Rum valisi esir aldığı Müslüman bir kadını eziyet ve hakaret ederek sürükleyip götürürken kadın “Vâ Mu’tasımâh!” diye bağırır.
Rum vali, “Mu’tasım şimdi beyaz atlı ordularıyla gelir, seni kurtarır” diyerek kadınla alay eder.
Bu haber Bağdat’a ulaşınca Abbasi Halifesi Mu’tasım Billah derhâl harekete geçer, büyük bir ordu hazırlayarak Amuriye’ye yürür, şehri fetheder ve kadını kurtarır.
Günümüzde dünyanın çeşitli bölgelerinde zulme uğrayan ve “Vâ Mu’tasımâh!” diye haykıran o kadar çok Müslüman kadın var ki Mu’tasım Billah gelse hangi birinin yardımına koşacağını şaşırır.
Sütçü İmam örneğinde olduğu gibi Müslüman kadının iffetini ve namusunu korumak için savaşmanın tarihimizde birçok örneği var.
Müslümanlar bugün Filistin başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde kardeşlerine sahip çıkamıyorlarsa bunun başlıca sebebi, bölük pörçük bir hâlde ve halk iradesini temsil etmeyen diktatör rejimler tarafından yönetiliyor olmalarıdır.
Onun için Arap Baharı en çok İsrail’i korkuttu ve demokrasiyi dilinden düşürmeyen Batı; Arap halklarının demokrasi mücadelesine değil, diktatörlere destek verdi.
Bugün Mısır’ın başında “Gazze’yi asla yalnızlığa terk etmeyeceğiz” diyen Muhammed Mursi olsaydı Refah Kapısı’nın insani yardım girişine açılması için İsrail’in ve ABD’nin izni gerekir miydi?
İslam ülkelerini Filistin için bir araya getirme düşüncesi kulağa hoş geliyor ancak mevcut rejimlerle bunun mümkün olup olmadığını ve böyle bir girişimden ne kadar sonuç alınabileceğini de görmek gerekiyor.