Dünyada 7 milyarı aşkın insan var. Evrendeyse gezegenimizden milyarlarca ışık yılı uzaklıkta daha milyarlarca dünya var.

Milyarlarca diyoruz da, sonsuz bu evren. Akıl almaz, hesap makinemize sığmaz. Gözlemlenebilir olanını konuşabiliriz sadece.

Evrenin bütün bu genişliği, bu muhteşemliği günlük hayatta zihnimizde ne kadar yer tutuyor peki?

İlk “Oku!” denmişti peygamberimize. Bildiğimiz okumak mıydı bu, yoksa kâinatı okumak mı?

Okumaya çalışıyor muyuz? Hayır. Özetine bile bakmıyoruz.

Çevremdeki insanların kafası hep Erdoğan, AKP, CHP, MHP, Erdoğan, HDP/PKK ve Erdoğan ile dolu. Soruyorum, dünya bu mu?

Sıradan insanlar olarak medyayla, gündemle yaşamayı neden bu kadar benimsedik? Neden hepimiz ek iş olarak devlet yönetiyoruz?

Gerçekten kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya. Bir gün güneş batıdan doğsa bunu bile fark edemeyip işimize bakarız.

Şehrin bütün elektrikleri kesilse bunu fırsat bilip geceyi yıldızları izleyerek tefekkürle geçirecek pek fazla kişi çıkmaz aramızdan.

Önemsediğimiz, konuştuğumuz meselelerin aslında ne kadar boş olduğunun, göğün 7 kat üstünden bakılınca son derece ahmak görünüyor olduğumuzun farkına varmasak mı biraz?

Kalıcıymışız gibi hareket ettiğimiz an, küçük hesaplar peşinde koşarken birbirimizi yiyen fırsatçılara döndüğümüz an durup düşünmesek mi?

Kuran’da birçok kez tekrar edilmiş olan “Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” ifadesine gerçekten de ne kadar muhtaç olduğumuzu bilmesek mi?

Hatırlayalım ve idrak edelim: Birbirimizi sevmedikçe ve sevdiğimiz şeylerden infak etmedikçe iman etmiş sayılmıyoruz.

Hatırlayalım ve idrak edelim: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur.”

Yerdeki ve gökteki her şey O’nu zikrediyor. Hamd, evrenin anahtarı.

O’nu hakkıyla anarsak, her “Elhamdülillahi rabbil alemin” yani, “Hamd yalnızca alemlerin rabbi olan Allah’adır” dediğimizde anahtarımız kapıyı açar.

“İnsanoğlunun her sözü onun aleyhinedir. Ancak iyiliği emredip kötülükten alıkoyması ve Al­lah’ı zikretmesi müstesna.” demiş peygamberimiz.

Bizim bütün olayımız emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker. Yani, iyiliğe yöneltmek ve kötülükten men etmek. Peygamberlerin hepsi bunun için gönderilmiş.

Gözümüzün önünde duran bu gibi esasları sürekli göz ardı edip farklı şeylere yönelmek, soruları ve sorunları çoğaltmak niye?

Doğrusu dünyada bu kadar çok kötülük olmasının sebebi de rağbetin fazlalığından. Etrafa bir bakın. İyiyi gören, iyiyi paylaşan kaldı mı? Bayılıyoruz kötü olana.

Birileri sürekli çaçaronluk yapıyor ve onlara laf yetiştirmek için uğraşıp duruyoruz. Batıl olanı tartışarak hakka varmaya çalışıyoruz. Bütün enerjimiz ve zamanımız buna gidiyor.

Oysa Kuran batılı tartışmaz, direkt hakkı söyler. Söylenenler ve söylediklerimiz çok mühim. Çünkü neyi yayarsak zihinler onunla meşgul oluyor.

Mesela işe gittiğiniz serviste sürekli pop şarkılara maruz kalırsanız gün içinde kafanızda o saçma sapan şarkı sözleri dönüp duracaktır. Hatta sevmediğiniz halde kendinizi o şarkıları mırıldanırken bulabilirsiniz.

Birinin atılıp “Bugün de bunu dinleyelim” diyerek serviste Kuran açması neden garip bir davranış olsun?

Kuran’ı; dinlediğimiz müzikler, izlediğimiz filmler kadar benimsemiyor oluşumuz garip değil ama. Ayetleri kalbimizde taşımıyor oluşumuz, İslam’la gurur duymayışımız, dinimizden sıkılıyor olmamız garip değil.

Ey ahali, dünyamızdan ve bize inen kitaptan sorumluyuz. Sır, dünyadan çok bize inen kitaba sarılmakta gizli. Allahu alem.

twitter.com/alpaslancanbaz

[email protected]