Kayıt dışı ekonomi, Türkiye’nin uzun süredir çözülemeyen ve her krizde daha da derinleşen yapısal sorunlarından biridir. Ekonomik büyüklüğümüzü aşağı çeken, kamu gelirlerini aşındıran, sosyal adaleti bozan ve nihayetinde toplumsal güven duygusunu sarsan bu gölge yapı, ne yazık ki bugün hâlâ önemli bir tehdit olarak varlığını sürdürmektedir. Ekonomide reformdan, adaletten ve kalkınmadan söz ederken, bu sorunu görmezden gelmek artık mümkün değildir.
Kayıt dışı ekonomi; gelir, üretim ve istihdamın resmî sistemin dışında kalmasıdır. Yani devletin vergi, sosyal güvenlik ve hukuk sistemine yansımayan bir ekonomik hareketliliktir. Türkiye’de bu yapının büyüklüğü, yapılan farklı araştırmalara göre gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) yaklaşık %25-30’una tekabül ediyor. Bu da her dört liradan birinin sistem dışı dönmesi anlamına gelir. Açık söylemek gerekirse, bu rakam bile başlı başına bir alarm zili çalıyor.
Bu büyüklükte bir kayıt dışılık, vergi gelirlerinde devasa kayıplara yol açıyor. Maliye’nin tahsil edemediği her kuruş, sosyal devletin kaynaklarını tüketiyor. Bu kayıplar yalnızca devlete değil, vatandaşa da sirayet ediyor. Çünkü eksilen her gelir, ya yeni vergi artışlarıyla telafi edilmek zorunda kalıyor ya da kamu hizmetlerinin kalitesinde düşüşe neden oluyor. Yani sistemin yükü, dürüst mükellefin sırtına daha da fazla bindiriliyor.
En çarpıcı etkilerden biri de iş gücü piyasasında görülüyor. Bugün Türkiye’de milyonlarca insan sigortasız çalışıyor. Özellikle gündelik işlerde, mevsimlik tarım işçiliğinde, küçük esnaf yanında veya ev hizmetlerinde çalışan kadınlar bu sistemin en görünmeyen mağdurları. Bu insanlar ne emeklilik hakkına kavuşabiliyor ne de sağlık hizmetlerinden tam anlamıyla yararlanabiliyor. Üstelik bu güvencesiz alanlar, iş kazalarına ve sömürüye de en açık yerler.
Kayıt dışı ekonominin yüksek olduğu bir ülkede gelir dağılımı da bozulur. Çünkü kazanç sağlayan ama vergiden kaçınan kesimler daha hızlı zenginleşirken, sisteme sadık kalanlar geride kalır. Böylece ekonomik eşitsizlik derinleşir, toplumsal adalet algısı zedelenir ve sosyal gerilim artar. Vatandaşın devlete olan güveni de bu adaletsizlik üzerinden aşınır.
Peki çözüm ne? Elbette bu mesele yalnızca denetimle çözülemez. Kayıt dışılığı doğuran sebeplerin iyi analiz edilmesi gerekir. Türkiye’de kayıt dışı çalışmanın yaygın sebepleri arasında yüksek vergi oranları, karmaşık mevzuatlar, işletmeler üzerindeki bürokratik yük ve düşük denetim kapasitesi sayılabilir. Bunların yanında ekonomik istikrarsızlık ve yüksek enflasyon da kayıt dışılığa zemin hazırlayan etkenlerdir. Çözüm çok yönlü olmalı. Öncelikle küçük esnafı, mikro işletmeleri ve tarım işçilerini kayıt içine alacak sadeleştirilmiş sistemler geliştirilmeli. Vergi ve sosyal güvenlik yükü makul seviyelere çekilmeli. Dijital teknolojilerle gelir takibi kolaylaştırılmalı. Öte yandan vatandaş bilinçlendirilerek kayıt dışı çalışmanın sadece devlet değil, kendi gelecekleri açısından da nasıl bir tehdit oluşturduğu anlatılmalı.
Ayrıca yerel yönetimlerin de bu alandaki sorumluluğu artırılmalı. Özellikle büyük şehirlerde, kayıt dışı çalışan göçmen işçiler, kaçak işyerleri ve kontrolsüz sektörler belediyelerin daha aktif rol alması gereken alanlardır. Bu noktada merkezi idare ile yerel yönetimlerin birlikte hareket etmesi şarttır.
Kayıt dışı ekonomiye göz yummak, sadece bugünü değil, geleceği de ipotek altına almaktır. Çünkü bu düzen sürdükçe devletin mali yapısı zayıflar, sosyal güvenlik sistemi çökme riskiyle karşı karşıya kalır ve nesiller boyu biriken yapısal bir adaletsizlikle yüz yüze geliriz.