Cilt yorgunsa sebebi çoğu zaman yaş değil, hayattır. Stres, uykusuzluk, sürekli koşturma, zihnin hiç susmaması… Bunlar cildin en büyük düşmanlarıdır. Aynaya bakıp yeni bir ürün aramak kolaydır ama asıl mesele, hayatın temposuna hiç bakmamaktır. Çünkü cilt, maruz kaldığı yaşam biçimini sessizce kaydeder.

Bakım ürünleri destekleyicidir ama mucize değildir. Asıl mucize; düzenli uyku, yeterli su ve zihinsel sakinliktir. Bunlar olmadan en pahalı serumlar bile yalnızca yüzeyi oyalayan çözümler sunar. İnsan kendini dinlendirmeden, yalnızca görünümünü toparlamaya çalıştığında, yorgunluk bir yerden mutlaka sızar. Çünkü beden, ihmal edildiğini unutmaz.

Kendini sürekli zorlayan insan, aynaya da sert bakar. Kusur arar, memnun olmaz, yetinemez. Yüzündeki her çizgide bir eksiklik görür. Oysa yumuşak bir yaşam, yumuşak bir ifadeyi beraberinde getirir. Daha sakin sabahlar, acele edilmeyen akşamlar, kendine izin verilen molalar… Bunlar yalnızca ruhu değil, yüzü de dinlendirir.

Modern çağ, dinlenmeyi lüks gibi sunuyor. Oysa dinlenmeyen insan, zamanla hem bedeniyle hem kendisiyle kavga eder. Yorgunluk birikir, tahammül azalır, yüz sertleşir. İşte o sertlik, hiçbir kremle yumuşamaz. Çünkü mesele ciltte değil; hayatın yükündedir.

Cilt, ruhun durumunu gizlemez. Ne yaşıyorsan, yüzünde görünür. Bu yüzden gerçek bakım, banyoda değil; yaşam biçiminde başlar. Kendine biraz daha yavaş davranmak, biraz daha anlayış göstermek… Belki de ihtiyacımız olan en etkili bakım ürünü budur.