Şöyle bir kıssa var zihnimde, kimden duyduğumu hatırlamadığım;

Dervişin biri yeni çocuğu olmuş bir gencin yanına gelmiş. “Baba oldum” diyerek konuşan gençle bir iki kelam edip “Hayırlı olsun, Allah analı babalı büyütsün” gibi sözlerden sonra cinsiyetini sormuş çocuğun.

Genç baba:

-“Erkek” demiş biraz da gururla, “Bu ikinci oğlum.”

-“Eyvallah” demiş ve yine hayır dualar edip gitmiş derviş.

Birkaç sene sonra yolu yine aynı köye düşünce hikâye bu ya aynı gencin bir çocuğu daha olduğu haberini almış ve yine karşılaşmış onunla. Yine hayır dualardan sonra cinsiyetini sormuş.

-“Kız” demiş genç baba.

-“Eyvallah” demiş derviş “İşte şimdi baba oldun…”

Cânım kâri, bugün yeni bir şey öğrendim. Hem de güzel bir şey öğrendim. Ve mutluyum. Ne bileyim bu günüm boş geçmemiş gibi hissettim. Hani bazı günler hiçbir şey yapamadan ya da elbette bir şeyler yaparak ama esas yapman gerekeni yapmamış olarak geçer ya, öyle hissedersin ve tarifsiz bir ıstırap olur içinde. Ben bunu en çok okuyamadığım ve yazamadığım zamanlarda hissediyorum. İçimde bin bir pişmanlık ve huzursuzluk oluyor. Ama insan işte, bazen sadece bomboş bir gün geçirmek istiyor nefsi ve ona uyuyorsun. Bugün de benim için açıkçası öyle bir gündü. Ama “ne yazayım acaba?” diye masama oturunca (elbette masaya oturulmaz, sandalyeme) başımı masaya koyup da düşünmeye başladım. Genelde böyle hallerde müzik dinlemek isterim. Öyle de yaparım ama bu defa kendi kendime “Veda Busesi”ni mırıldandığımı fark ettim. Sonra gayriihtiyari “Bir hikâyesi var mı acaba bu şarkının?” diye düşündüm. Varmış ve işte bugün onu öğrendim. Hikâyesi üzdü ama öğrendiğime sevindim.

Ben hep bir aşk şarkısı sanıyordum, iki sevgilinin birbiri için söyledikleri vs. (gerçi yine de aşk şiiri bana sorarsanız. Hem de tam ve gerçek bir aşk) ama bambaşkaymış. Hikâyesi şöyleymiş şiirin;

“Veda Busesi, Şair Orhan Seyfi Orhon’un kızı için yazdığı Yusuf Nalkesen’in bestelediği şiirdir. Bu şiir sözleri itibarıyla iki aşığın birbirine yazığı şiir olarak algılanmıştır hep. Ama aslında bambaşka bir hikâyesi vardır.

Orhan Seyfi Orhon’un kızı ağır hastadır. Ve son anlarında “alevler içinde” babasının kucağındadır. Ölümünden hemen önce kızı, babasından “gidişine ağlamaması” konusunda söz ister, babası da bu sözü verir. Ama baba kalbi, o anda verdiği sözü tutamaz ve kızı ile arasında geçen o son anları şiire dökmekten kendini alamaz. Yani alev halinde şairin eline düşen, kızıdır…”

Ve şiir şöyledir:

Hani, o bırakıp giderken seni

Bu öksüz tavrını takmayacaktın?

Alnına koyarken vedâ buseni,

Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?

Bir alev halinde düştün elime,

Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?

Hem her zaman gündem yazacak değiliz ya!