Gerçeklerle işi olmayanların sürekli metafor ürettiği, simge ya da imajlarla kafaları çeldiği bir zaman diliminde yaşıyoruz…

Bu metaforların toplum için zorlaştırıcı ya da onların kültürel yapılarını tehdit eden yanı, kodlanmamış olmalarıdır…

Bir metaforun bu durumda neyi temsil ettiği çok muğlaktır…

Oysa bir metaforun, önce göstermesi gereken gerçeklikle sağlıklı bir köprüsünün olması gerekir; kültürel kodlar üzerinden…

Bir gerçeğe kodlanmış gösterenin, toplumda kafa karıştırması değil, meselenin daha net anlaşılması adına bir işlev göreceği muhakkaktır…

Hayata “imaj perdeleri”yle bakanların, hakikati ıskalama ihtimalleri çok yüksektir…

Tarihte de harf simgeciliği “Hurufilik” benzeri pek çok örnek vardır…

Bu anlayışların bugün çok daha ileri bir formasyona ulaşmasının en temel sebebi “yeni medya” araçlarıdır…

Köprülerin en önemli görevi “iki yaka”yı birleştirmeleridir; kültürel köprüler de bu dâhildir…

Fakat kodları tanınmayan, sadece sanal imajlarla inşa edilmiş bir köprünün iki yakayı buluşturması, sağlıklı bir bağ kurdurması çok mümkün değildir…

Ne yazık ki Elazığ’da yaşanan deprem hadisesinde de bazı zihinler, toplumun kültürel kodlarının sağlıklı bir biçimde işlev görmesini engellemek adına adeta “Jammer” görevi üstlendiler…

Ülke, yaşanan acıya bir çare olabilmek için seferber olmuşken, birileri toplumu demoralize etmek için olağanüstü bir çaba içerisine girdi…

“Acıdan fırsat devşirme”ye çalışmaktan daha acı ve daha acınası ne vardır ki…

Özgürlük adına çaba gösterdiğini iddia eden bu “dipsiz”ler, vahşi çıkar dünyasının garnizonu haline geldiklerinin farkında bile değiller…

Fakirlik ya da mazlumluk, aslında zengin ve güçlü olan bu “dipsiz”lerin umurunda bile değildir…

Onların tek derdi, yakalayabilecekleri uydurma bir edebiyat ile ülkeyi kendi “şikâyet defterlerine” çevirme gayretleridir…

Bu “şikayet defteri”in kaçırılmaması gereken en temel işlevi de yine fakirler adına değildir maalesef…

İktidarı, kendi çıkarları için sürekli kontrol altında tutmak adına bir “Demokles’in kılıcı”dır…

Bu “dipsiz”ler, yaşadıkları “hakikat kaybı”nı bütün topluma yayma derdindeler…

Bir merkezi olmayan “göçebe tutum”larını, kendilerine ait mobilliği, bütün yerleşikleri yerinden etmek için kullanan bu dipsizleri çok iyi tanımak zorundayız…

Çok şükretmemiz gereken şeylerden biri de şu olmuştur bu süreçte: Milletimiz, depremzedelere yardım için nasıl seferber olduysa bu “dipsiz”leri, marjın marjına sürme noktasında da aynı seferberliği göstermesi…

Evet, mahkûm ettiğinizi zannettikleriniz tarafından, dipsizliğinize mahkûm edildiniz; ey “dipsiz”ler!

Bu millet, size en aşağısından bile bir seviyeyi reva görmedi…

Size layık olan yer, seviyesi bile olmayan dipsizliktir…

Bu acı hepimizin…

Sabr-ı cemil diliyorum…

Ülkemizin başı sağ olsun…

Ölmüşlerimize Rabbimden rahmet,  yaralılarımız da acil şifalar niyaz ediyorum…