Bazı filmlerin güzellikleri zamanla artıyor. Zihnimizde canlanan güzel anılar gibi sahneleri gözlerimizin önünde sürüklenip giderken anlıyoruz kıymetini. Bir filmi rasyonel bir eleştiriyle değerlendirmek kolay iş. Tıpkı bir malın değerini fiyatla belirlemek gibi. Oysa ustalık dediğiniz mesele ya da sanatkârlık, az bulunurluk veya antika olma özelliğini taşıyan şeylerin değerlerinin karşılığı fiyatla belirlenemez. Aynı döneme ait ve aynı özelliğe sahip iki kalem, kalemi tutan ele göre değer kazanır. Bazı filmlerde öyledir. Muhteviyatında barındırdığı hikâye zaman içinde yaşadığımız topluma ve ya toplumsal olaylara göre değer kazanır. Değeri anlaşılır.

Bugün bahsetmek istediğim film İbrahim Bey ve Kur’an’ın Çiçekleri (Monsieur Ibrahim et les Fleurs du Coran).

Bu yıl geçirdiğim Ramazanlar içerisinde en güzel olanını yaşadım desem abartılı olmaz. Hiç öyle eski Ramazanlar filan değil. Teknolojini ve ulaşımın imkânlarıyla tatlanmış mis gibi bir Ramazan’dı. Afrika’dan Asya’ya farklı ülkelerde ve doğudan batıya birçok yerde iftar ve sahurlar yaptık. Dünyanın en mucizevi ya da “magical” kelimesi olan Selamun Aleyküm’le çok sofrada misafir olduk. Çok sofra kurup dostları da misafir ettik. Akraba, eş, dost ve babaannemle iftar etme şerefine de nail oldum. Bunların hepsi muhteşem şeyler ama benim için İbrahim Bey ve Kur’an’ın Çiçekleri filmini hatırlatan kare bayram sabahı göründü.

Bu bayramı Zanzibar’da karşıladım. Zanzibar Tanzanya’ya bağlı kadim medeniyetlerin ticaret durağı olan bir ada. Nüfusunun tamamı Müslüman. Pırıl pırıl Müslüman. Ve cennetten bir köşe adeta. Doğası, denizi, tarihi sizi kendi cazibesi içerisinde Bin Bir Gece Masallarına sürüklüyor. Sanki Şehrazat bir yerden fısıldayıp bir masala başlayacakmış gibi hissediyorsunuz. Bayram sabahı bu duygularla sokaklarda dolaşırken Bin Bir Gece Masallarından daha kıymetli bir hikâyeyle karşılaştım.

Zanzibar sürekli gel-git dolayısıyla denizin seviyesinin değiştiği bir yer. Bayram günü öğlene doğru denizin git durumunda olmasından karaya çökmüş teknelerden birinde yaşları birbirinden farklı 72 çocuğu Kur’an okurken buldum. Hem de kızlı erkekli! Aralarında yetim çocuklar da vardı. Bir medresede eğitim gören çocuklar bayram sabahı Kur’an okuyorlar. Sonra ellerini açıp dua ettiler. Özel bir sebebi var mı bilmiyorum. Sormadım. Kendimi ahengine kaptırdım. Sonra başka ellerin vesile olduğu oyuncakları hediye ettik. Onlar da bizim sevindiğimiz kadar sevinmişlerdir inşallah. İşte tam o anda diliminde ucunda belirdi İbrahim Bey ve Kur’an’ın Çiçekleri. Evet, sanki Nuh Aleyhisselam’ın gemisine doluşmuş Kur’an çiçekleriydi bu çocuklar.

Dilime birkaç kelimenin takılmasından fazlası vardı İbrahim Bey ve Kuranın Çiçekleri filminde. Coğrafyalar değişirken Kur’an’ın izini sürmenin tadı vardı. Ta Avrupa’dan başlayıp Anadolu coğrafyasına kadar. İsmet Özel’in dediği gibi, “eskiler iz sürerdi.”

İbrahim Bey, Kur’an’ın hikmetini ve güzelliğini kendi naif üslubuyla hem Momo’ya hem de izleyiciye aktarıyordu. Dünyanın bir başka coğrafyasında Kur’an’ın çiçekleri olan başka çocuklar gördüğümde zihnimde canlanan bu meseleyi dile getirmemin sebebi aslında bambaşka.

Dün bir telefon aldım. Bir aile kulübü. Farklı atölyeler barındıran oldukça modern bir yerden bahsettiler. Ben de sordum, “Bacım, çocuklara Kur’an dersi veriyor musunuz?” diye. Karşımda ki ses bir an durdu. Sonra, “Yoga dersi var” dedi. “Bacım” dedim, “Müslüman’ız biz. Biz çocuklarımızı yazın Kur’an da öğretilen bir yere yollarız. Siz Kur’an dersi veriyor musunuz?” Karşımdaki ses uzun bir teklemeden sonra iyi günler dilerken, “Bize referans olabileceğiniz kimse var mı?” dedi. Meseleyi gerçekten anlamamış olmasına takılmaksızın dedim ki: “Bacım biz Müslüman’ız. Bizim çevremiz de Müslüman. Bizim çocuklarımız da yazın Kur’an öğrenecekleri yere giderler. Dolayısıyla biz yazın çocuklarımıza Kur’an öğretmeyen bir yere referans olamayız. Bayramda tatilimiz memlekettir. Sıla-i rahim diyeceğim ama o kelimeyi hiç anlamayacağından akraba ziyareti diyelim. Biz çocuklarımıza akraba ziyaretini ve Kur’an’ı öğretmekle mükellefiz. Dolayısıyla sana da iyi günler.”

Sonra gözümün önüne İbrahim Bey’in Avrupa’nın keşmekeşi içerisinde bir arka mahalledeki sofistike kişiliğinden Zanzibar’da tekne içine doluşmuş Kur’an okuyan çocuklara kadar pek çok şey geldi.

Yaz geldi, okullar tatil. Çocuklarımızın şezlong kültüründen daha çok Kur’an’ın hikmetine ihtiyaç duyduklarını unutmayalım. Sokaklarda oynamaya, yaramazlık yapmaya ve Kur’an’la içli dışlı olmaya çok ihtiyaçları var. Esirgemeyin ki Allah sizi esirgesin!