Elbette bu dünyaya hepimiz aynı pencereden bakmıyoruz. Lakin, farklı pencerelerden hayata bakmayı da sanırım pek beceremiyoruz. Hal böyle olunca birbirimize karşı zaten çok az olan olan sevgi ve saygımız da hızla irtifa kaybediyor. Dikkat ederseniz bireysel tercihlere karşı da pek hoşgörümüz kalmadı. Çünkü artık hiçbir şeye tahammül edemiyoruz. Sanki birbirimizi boğazına yapışmak ve birbirimize sataşmak için bir neden, bir bahane arıyoruz…

Her ne kadar yine bugünlerde şefkat nöbetini bırakıp öfke nöbetine tutulsak da entelektüel kurnazların ısrarla dillendirdiği gibi de çok şükür kutuplaşmıyoruz.! Bizi birbirimize düşürmek için erketede bekleyenlere inat kutuplaşmıyoruz. Birey tek başına asla kutuplaşamaz. Bunun gerçekleşebilmesi için kutuplaşabileceği en az bir kişiye daha ihtiyacı vardır. Sosyal bir varlık olan insan, elbette herkesle aynı şeyleri düşünemez. Farklılıklar ve karşıtlıklar, insanın yaratılış fıtratının bir gereğidir. Hal böyle olunca, insanlara öyle öcü gibi pazarlanan bu kutuplaşma eylemine, karşılıklı saygı çerçevesinde kalmak şartıyla ve şiddete dönüşmediği sürece, toplumsal hayatın bir gerçeği olduğunu söylememiz sanırım hiç de abartılı olmayacaktır.

İnsanlığın tarihi aynı zamanda bir kutuplaşmanın da tarihidir. Toplumlarda kutuplaşma genellikle sosyal, siyasal ve dini görüşlerdeki karşıtlıklar üzerinden ortaya çıkmıştır. Yani dünya döndükçe her daim birileri, diğerlerini ötekileştirmiştir. Türkiye’de özellikle sosyo-politik kutuplaşmalar Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. Lakin günümüzde kutuplaşmanın şekli şemali de tamamen değişmiştir. Üzülerek ifade etmek isterim ki;kutuplaşma da zıtlıkların ve farklılıkların yerini, kendi varlığını sürdürmek ve iktidarını koruyabilmek için karşı tarafı şeytanlaştıran, empati duygusunu tamamen yok eden, insafsız, buyurgan bir olgu haline dönüşmüştür.

Bugün itibarı ile bazı muhalefet pozisyonunda görünenlerin, karnı tok sırtı pek iktidar karşıtlarının, siyasi ikballerini düşünerek ”Kutuplaşıyoruz” diye martaval okumalarının bu toplumda karşılığı yoktur. Bunlar, neredeyse bir asırdır derin merkezlerin sözüm ona akıllı hamleler ile bu ülkenin kanını emen, ellerindeki imtiyazları kaybetmek istemeyen Beyaz Türkler, yani darbe sevicilerdir. Hakikat kaçkını bu azgın azınlık, eline geçen her fırsatta her ne kadar kutuplaşıyoruz diye höykürseler de, esasen kutuplaşmıyor bilakis eşitleniyoruz…

Yıllar boyunca inandığı gibi yaşamak isteyenleri itip kalkıp ezenlerle, benim oyum dağdaki çobanın oyu ile asla bir olamaz! diyenlerle, ceddimizden yadigar örf, adet ve geleneklerimizle dalga geçenlerle, bundan tam 16 yıl önce Erdoğan liderliğinde hep birlikte ”One Minute” dediğimiz için artık bunlarla kutuplaşmıyor, aksine eşitleniyor ve dengeleniyoruz. Bilesiniz ki; daha düne kadar, sakal bırakanlara gerici-yobaz diyenlere karşın, gencinden yaşlısına, topçusundan popçusuna kadar, sakal bırakarak sakalsızlarla eşitleniyoruz. Kamusal alan martavalı ile sırf başörtülü olduğu için bu toprağın evlatlarını devletin hiçbir kurumuna yaklaştırmayanlar ile kutuplaşmıyor, aksine eşitleniyoruz. Onlarla aynı fırsatlara kavuşarak, aynı mekanları paylaşarak, aynı üniversitelerde okuyarak, aynı meslekleri yaparak, aynı sosyal medyayı kullanarak eşitleniyoruz…

Evet kıymetli dostlar, bu yaşadığımız olağan normalleşme durumu zinhar bir kutuplaşma falan değildir. Neredeyse bir asırdır, küçük dağları ben yarattım diyerek, iktidarı ve dünya malını kendisine kıble edinenlere karşı bir tepkidir. Tepeden baktıkları ve yok saydıkları Müslüman Türk milletinin, eli nasırlı başı yaşmaklı, Anadolu insanının ”Görün artık ben de varım ve bu toprakların gerçek sahibi benim” diyerek bu çukurlara karşı isyan etmesidir. Bir Osmanlı torunu olarak, kendisine biçilen üçüncü sınıf vatandaş rolüne “Artık bilesiniz ki sizin için de deniz bitti” diyerek adeta başkaldırmasıdır. Kendisini aşağılayan ve bir nefret objesi olarak görenlere karşı, “Bu ülkenin nimetlerinden artık ben de senin kadar nasipleneceğim.” diyerek ezberleri bozmasısıdır. Doğrudur dün ben yoktum, dımdızlaktım ama bugün artık ben de varım diyerek masaya yumruğunu vurmasıdır.

Velhasılı kıymetli dostlar; kutuplaşmıyor, eşitlenmenin sancısını ve çatışmasını yaşıyoruz… Adalet tecelli ediyor, dengeleniyoruz!.. Erdoğan öncesinin hayalini kuran ve Eski Türkiye diye yanıp tutuşan, endişeli modernlere ve dahi sahibinin sesi kalem tetikçilerine karşın ”Yeni Türkiye” iddiası ile hep birlikte, bunların alayına çok güzel cevap veriyoruz. Koltuğu olup da tuzu kuru olanlara, kendinden başkasını görmeyen aparatlara, tüm kesimlerin hak ve özgürlüklerinden bahsediyoruz. Tüm askeri ve bürokratik vesayetlere karşı gelip, milletin egemenliğini savunuyoruz.

Ülkemizin yönetimini, entel takımından ve tek kutuplu zihniyetin tekelinden kurtararak, dindar-muhafazakâr kesimin de bu ülkenin yönetimde artık ben de varım demesini, yani ”Demokrasiyi” önemsiyoruz. Dün olduğu gibi bugün de; muhafazakarları, Ermenileri, Romenleri, Alevileri, Çerkesleri, Kürtleri dışlayan, onlara yasak getiren ve yok sayan zihniyeti kabul etmediğimizi açıkça ifade ediyoruz. Çok değil bundan 15-20 sene önce, dindar kızlarımızın başörtüsü yasağı yüzünden okumak gibi en temel hakları ellerinden zorla alınırken, İmam-Hatip mezunlarına sen sadece imam olabilirsin! denilirken, Kürtler anadillerinden mahrum bırakılırken ve bu insanlara kamu kurumlarında üçüncü sınıf insan muamelesi yapılırken kutuplaşmadıysak, emin olun bugün hiç ama hiç kutuplaşmıyoruz…

Evet, hava puslu ve herkes gol atmanın peşinde, lakin bilesiniz ki kimse kimseyi de kutuplaşıyoruz diye gırtlaklamıyor! Ve artık biliyor musunuz? Herkes her şeyin farkında… Kutuplaşıyoruz! diyerek bu ülkenin çimentosu oluşturan Müslümanları, Anadolu’nun toprak kokan çocuklarını, kavgacı, uzlaşmaz, dışlayıcı olarak göstermeye çalışmak en hafif tabirle ifade edeyim ki art niyetlilik ve bağnazlıktır. Ülkemizin dört bir yanını fitne ve kor ateş sarmışken, cendereden geçtiğimiz bu günlerde, bize düşen tüm farklılıklarımızla birlikte, huzur ve barış içinde yaşayabilmek adına, demokratik ve adil bir ülkenin tesis edilmesine, sorumlu bir birey olarak, karınca kararınca katkıda bulunmak olmalıdır. İşte bunun için de birbirimizi iyi anlamalı ve birbirimize karşı her zamankinden daha fazla tahammüllü olmak zorundayız.

Ezcümle demem o ki kıymetli dostlar; “Kutuplaşıyoruz!” diyerek bu milleti ayrıştıranlar, esasen barışa kurşun sıkarak bu milleti kutuplaştıranlardır. Hep birlikte 2023 hedeflerine doğru yol aldığımız bu zor dönemde, kanımızda deli tayların koşturduğu doğrudur. Lakin bu ve benzeri bilinçli olarak çıkartılan fitnelere, ekstra anlam yüklemeye ve daha fazlada içimizi burkmaya da gerek yoktur. Bilesiniz ki, Eski Türkiye eskide kalmıştır. Bıyığına bakıp adam seçme, milleti ayrıştırma devri kapanmıştır. Kimse yok yere geçmişin kamburuyla, ruhumuzu bunaltmaya falan kalkmasın! Biz birlikte güçlüyüz, hep birlikte Türkiye’yiz.!

Selametle…