İslâm toplumunda ilgili mükelleflerin kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, zarûriyyât, hâciyât ve tahsîniyyât olarak tasnif edilen ihtiyaçlarını karşılaması yani harcama yaparak üretilen malları satın alması adına ödemek istediği bedel, değer şeklinde tarif edilir ve kullanım değeri ve değişim değeri olmak üzere iki ana kısma ayrılır.

Kullanım değeri yaklaşımında üretilen malların değerinin, sağladığı fayda üzerinden ölçülmesi esastır. Ancak bunun ölçülmesi çok zordur. Değişim değeri yaklaşımında ise, üretilen malların değerinin, üretilen diğer mallar ile değişim oranı üzerinden ölçümü söz konusudur. Zira değişim değeri fiyat tarafından belirlenmektedir.

Değişim değerinin fiyat tarafından belirlenmesi; üretime ve bölüşüme dair üç temel sorunun cevaplanmasında yol göstericidir. Üretime dair, hangi mallardan ne kadar üretileceği ve bu malların üretiminde hangi tekniklerin kullanılacağı; bölüşüm hususuna yönelik üretilen malların nasıl bölüşüleceğine dair sorulara müteşebbis kesim tarafından cevap verilirken başat yol gösterici fiyat mekanizması olmaktadır. Nitekim üretilen bir mala yönelik olarak tüketici talebinin artması durumunda o malın fiyatı yükseleceğinden dolayı, müteşebbis kesimi ilgili malın üretimini artıracaktır. Tersine bir mala yönelik tüketici talebi azalırsa, bu durumda o malın fiyatı düşeceğinden dolayı, müteşebbis kesimi o malın üretimini azaltacaktır. Son alternatif olarak herhangi bir talebin söz konusu olmadığı malların üretimi ise yapılmayacaktır.

İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın (Şuarâ Suresi, 183. Ayet)

Şuarâ Suresi’nin 183. ayeti; Hz. Şuayb (as) tarafından, putperestliğin hüküm sürdüğü, toplumsal ahlâkın ve özellikle ticaret ahlâkının sıfıra düştüğü Medyen halkının; iktisadî münasebetlerinde menfaatlerinden dolayı kulların mallarının değerini düşürmemeleri ve ülkelerinde fesat çıkarıp toplum düzenimi bozmamaları hususunda uyarılmasını anlatır.

Enes b. Mâlik’te (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) devrinde fiyatlar pahalandı. Bunun üzerine halk; "Ey Allah'ın elçisi, bize narh koy" dediler. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah'tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem." (Tirmizî, Büyû", 73)

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav), 8 yılının başlarında Medine’de zorunlu ihtiyaç maddelerinin temini noktasındaki sıkıntılar sebebiyle artan fiyatları sınırlaması yönünde Kendisine iletilen talebi, bunun satıcılara haksızlık olacağı sebebiyle geri çevirmesi söz konusu olmuştur. Yani Peygamber Efendimiz (sav), arzın talebi karşılamada yetersiz kaldığı durumda serbest rekabet sonucu teşkil olmuş fiyatlara müdahaleyi başka bir deyişle narh politikası yürütmeyi gereklilik arz eden iktisadî politika aracı olarak görmemiş, ancak narh politikasını tamamen yasaklamamıştır.

Hulefâ-yi Râşidîn’in ikincisi olan Halife Ömer b. el-Hattâb (ra) piyasa koşullarından daha yüksek fiyata kuru üzüm satışı yapan Hâtıb b. Ebû Beltea’yı kamu yararını gözeterek pazardan ihraç etmiş ama sonradan bu kararından dönerek, İbn Ebû Beltea’nın iktisadî münasebetlerine dilediği gibi devam etmesine izin vermiştir.

Kur’an'a bakmak gözün nasibi, dinlemek kulağın nasibi, ezberlemek kalbin nasibi, tefekkür etmek aklın nasibi, yaşamak ise Müminlerin nasibi. Kurban Bayramımız Mübarek Olsun.