“Osmanlı Devleti, geniş bir devlettir. Tarih nokta-i nazarından, sonsuz ehemmiyet arz eder… Bir devdir ki, güçlü kolları aynı zamanda üç kıtayı kavrar. Bütün imparatorluklar gibi bir gün düşerse; Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarında bırakacağı enkaz, bu üç kıtayı kaplayacaktır…” Von Hammer, 19 ciltlik en ünlü Osmanlı tarihine böyle başlar (Histoire de l’Empire Ottoman, Paris 1835, I, p. I-II).

“Türkler, Moğol kasırgası geçtikten sonra, İran ile Fas ve Kırım ile Yemen arasında, birçok asır boyunca devam eden bir devlet kurdular. İslam tarihi, Osmanlılar derecesinde güçlü ve istikrarlı bir siyasi yapıya şahit olmamıştır… Bilhassa bütün XVI. ve XVII. asırlar boyunca, Avrupa’nın en büyük, en geniş, en istikrarlı ve muazzam mali kaynaklara sahip devleti, Osmanlı idi. İdare cihazı, Osmanlı halkının menfaatlerine göre düzenlenmiş muntazam bir teşkilattı. Donanması, bütün Akdeniz’e hâkimdi. Türkler’in en büyük meziyetlerinden biri olan disiplin, devletin her yerinde hükümrandı. İstanbul dünyanın en büyük medeniyet merkezi olarak her ziyaret eden Avrupalı seyyahın gözlerini kamaştırıyordu.” (J.Sauvaget, Introduction a l’Histoire de l’Orient Musulman, Paris 1943, s. 164).

“XV-XVI. asırlarda Osmanlı Devleti gerçek bir cihan devleti (Weltreiche) idi” (Babinger, Mehmed der Eroberer, Münih 1953, s. 469).

 “Osmanlılar; Asya, Afrika ve Avrupa’da, dünya tarihinin tanıdığı en geniş devletlerden birini kurdular.” (Morgenthau, s. 240).

“Osmanlı Devleti, cihan tarihinin en şaşırtıcı, en harikulade tezahürlerinden biridir. Bütün Akdeniz medeniyetini bir devlette toplamaya teşebbüs etmiştir.” (Downey, Soliman le Magnifique, s. 33).

 “Türkiye bugün, dünyanın geri kalan bütün devletlerinin toplam gücü üzerinde kudreti haizdir.” (Rengi Herpin, Apologie, Cenevre 1629, s. 6).

“Bütün tarih boyunca Yakın (Orta) Doğuyu hâkimiyetinde birleştiren tek devlet, Osmanlı Devletidir. Buna ne Pers, ne Roma, ne Arap imparatorlukları muvaffak olamamışlardır. Gene Osmanlı Devleti, bütün Arap kavmini, Arapça konuşan milletleri, idaresinde birleştirmiştir. Osmanlıların Yakın Doğu’da yerlerine geçen Avrupalı veya yerli hiçbir devlet, bu bölgeyi, Osmanlılar kadar iyi idare edememişlerdir. Bölgeyi aralarında paylaşan İngiltere, Fransa ve İtalya, bu ülkeleri, selefleri Osmanlılardan iyi idare edeceklerine emin idiler, fakat böyle olmadı. Osmanlı Devletinin elinden Güneydoğu Avrupa ülkelerinin çıkmasına sebep olan Rusya için de durum aynıdır. Bütün bu Avrupa devletleri, Osmanlılardan aldıkları bu ülkeleri, zulümle idare edebildiler. Osmanlı Devletinin son devri -ki bu devletin en kötü devresidir- içindeki Türk idaresi bile, o ülkelerde yaşayan milletler için, Osmanlıların yerlerine geçen devletlerin idarelerinden çok iyi idi. Osmanlı Devleti, kelimenin tam manasıyla Roma imparatorluğunun halefi idi. Eski ve günümüzdeki başka hiçbir devletin idaresi, Yakın Doğu ve Güneydoğu Avrupa milletleri ve ülkeleri için, Osmanlı yönetimi derecesinde hayırlı olamamıştır” (A.J.Toynbee, The man State and Its Place in World History, Leiden 1974, s. 15 v. dd.).

OSMANLI BAŞARISININ SIRRI

“Osmanlı başarısının iki sebebi, devlet teşkilatındaki mükemmellik ve askerî teknikteki üstünlük idi.” (Henri Pirenne, Hisıoire de l’Europe, s. 390).

“Osmanlı başarısının asıl sebebi, adalet düzenindeki üstünlük ve insaniliktir.” (Henri Hauser, L’Age Moderne, s. 44-5).

“Osmanlı başarısının sırrı, Türkler’in şahsi meziyet ve liyakatten başka hiçbir şeye ehemmiyet vermemeleridir. Ne para, ne soyluluk, Türk toplumunda imtiyaz sağlayamamaktadır. (Baron von Busbecq, s. 35-6).

Yılmaz Öztuna Osmanlı Devleti Tarihi isimli kitabının ikinci cildinde yukarıdaki görüşleri belirttikten sonra şöyle devam ediyor:

Çok tanınmış eski ve yeni tarihçi ve müşahitlerin Osmanlı Devleti üzerindeki bazı fikirlerini kaydettim. Böylece binlerce misal vermek mümkündür. Misallerimi Türk tarihçilerinden seçmedim. Zira her devletin kendini beğenmesi tabiidir.

Pax Romana’dan sonra Pax Ottomana’nın, yeni bir cihan düzeni getirmek istediği açıktır. Daha Fatih Sultan Mehmed bunu, son yıllarında düzenlediği ve devletin anayasası mahiyetinde olan Fatih Kanunnamesinde “nizâm-ı âlem” terkibi ve terimi ile açığa vurmuştur. Osmanlı’nın “nizâm-ı âlem”ini modern Batı tarihçileri “Pax Ottomana” şeklinde tercüme etmişlerdir. Bu düzene girmek, medeniyete girmekti. Düzene karşı gelen, neticelerini göze almalıydı. Osmanlı zihniyeti bu idi. (Osmanlı Devleti, Erişim 18.9.2022)

İKİNCİ ABDÜLHAMİD HAN HAKKINDA 7 İTİRAF

Osmanlı Devleti’nin kritik bir devrinde hükümdarlık yapmış İkinci Abdülhamid Han için, ağır ithamlarda bulunanların sayısı gittikçe azalmakla birlikte, yapılan iftiralar ve hakaretlerin kötü tesiri hâlen devam etmektedir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışını 33 sene geciktiren, eğitim, kültür, sanat, mimarî, askerî, bilim sahalarında yaptığı yeniliklerle, devlet ve millete şeref ve itibar kazandıran Abdülhamid Han hakkında, birçok meşhur şahsiyet itiraf mahiyetinde ifadelerde bulunmuştur. Bunlardan 7 tanesi bile, uğradığı haksızlıkları gözler önüne sermek için yeterli olacaktır.

1. Alman Başbakanı Otto Von Bismark; “Sultan Abdülhamid, Avrupa’da bir hasta olarak ele alınmaktadır. Fakat bana göre o, Haliç kıyılarında bulunanların hepsinden daha yüksek bir diplomattır. Ona karşı âdilâne hüküm verilmediği kanaatindeyim.”

 2. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi; “Sultan Abdülhamid Han’ın hal’ edilmesi kararını destekledim. Ancak, altı ay sonra anladım ki Abdülhamid’in siyasetteki ağırlığı, bütün meclise denk ve hatta meclisten fazla idi.”

 3. İngiliz Casus Arminius Vambery; “Sultan Abdülhamid’in akıllılığı, çalışkanlığı ve vatanseverliği her şüphenin üstündedir.”

4. Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı; Filozof Rıza Tevfik’in “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdad” isimli şiirinden bir dörtlük:

Neredesin Şevketlim Sultan Hamîd Hân

Feryâdım varır mı bârigâhına

Ölüm uykusundan bir lahza uyan

Şu nankör milletin bak günahına…

 5. Yunan Kraliyet Ailesinden Prens Michel de Grèce; “Genç yaşta tahta çıktığı zaman öylesine mücadele eder, öylesine saldırılara göğüs gerer ve öylesine vuruşur ki sonunda Avrupa devletleri tahtta Sultan Abdülhamid bulunduğu müddetçe Osmanlı Devleti’ni yok edemeyeceklerini anlarlar. Onun için Sultan Abdülhamid’i devirmek için ellerinden geleni yaptılar ve tahttan indirdiler. Sultan Abdülhamid düşürülür düşürülmez İngiltere, petrol kuyularının üzerine atıldı. İngiltere, çoktandır bu petrol kuyularına gözünü dikmişti. Petrol, yüzyılımızın başında emperyalizmin ana maddelerinden birini oluşturuyordu.”

 6. Henry Woods Paşa; “Bana göre Sultan Abdülhamid, gelmiş geçmiş Osmanlı padişahları arasında en müstesna mevkii işgal edenlerden biridir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri gelen
en başarılı hükümdarlardandır. Çok sakin ve gösterişten uzak bir hâlde yaşardı. Bir meseleye çözüm ararken, mütehassıslarını dinler, ancak onların fikirlerine esir olmazdı. Şehzade iken de akıllı, nazikti ve İstanbul’a gelen seçkin Avrupalılar kendisini ziyaret etmek isterlerdi.”

 7. İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey; “Komşularının zaafları üzerine şüphe edilebilecek gizli emellerin sahibi olduğu ne kadar iddia edilirse edilsin, daha sonra anlaşıldı ki Abdülhamid, bizzat Avrupalıların huzur ve çıkarlarını hatta kendilerinin bile başaramayacakları en akıllı ve dengeli şekilde koruyabilmiş bir hükümdardı.” (Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi 55, Erişim 18. 9. 2022)

BUGÜN DE AYNI SENARYO

Ne yazık ki Abdülhamid Han’ı indirenler, Menderes’i idam edenler, Özal, Erbakan, Yazıcıoğlu gibi vatan ve İslam sevgisiyle bu memlekete hizmet edenlere oyun oynayanlar aynı zihniyettir. Zaten az bir dönemlerinde bile, bu memlekete hizmet getirenler hep bunlardı. Diğerleri ise daima yiyici ve bu memleket insanlarını aç ve sefil bırakıp zulmeden kimselerdi. Vahdettin Han’a hain diyenler de aynı sınıftadır. Kendileri gafil ve nankördür.

 Şu anda da aynı zihniyetle oyunlar oynanıyor. O günlerde yalan ve iftiralar Abdülhamid’e, Menderes’e, Erbakan’a atılmış ve bugün de aşırı bir şekilde Erdoğan’a atılmaktadır. Kâfirler için bunların bir önemi yoktur. Çünkü onlar Allah’a ve ahiret gününe inanmazlar. İçimiz ve dışımızdaki inanmayanları anlıyoruz da, “inandım” dediği halde onlarla beraber olanları hiç anlayamıyoruz. Veyl olsun onlara! Zalimlerle beraberler. Vatanı satan, camileri ahır yapan, Kur’an ve Ezan’ı yasaklayan, insanları hunharca öldüren kimselerle beraber oluyorlar da, bu memlekete canını ortaya koyarak hizmete koşan Erdoğan’a -yanlışlarını samimiyetle düzeltme gayretinde olmaları gerekirken- karşı duruyorlar. Zalimlerin ekmeğine yağ sürüyorlar. Namaz kılsanız neye yarar diyoruz onlara. Bilsinler ki zalimlerle beraber olan cehennemde de beraber olacaktır:

“Bir de zalimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rızâ göstermek suretiyle) meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz). Allah'tan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız.” (11 Hûd 113)

İşte yukardaki pişmanlıklar! Bu pişmanlıkların ahiret boyutu ne olacak acaba? Allah iz’an ve şuur versin. Değil onların yanında olmak, tv, radyo ve gazetelerinde bile olmak büyük bir vebaldir. İsterse âlim olsun. İşte yukarıda son Şeyhülislam M. Sabri Efendi örnek buna.

ACI BİR ÖRNEK DAHA

Sultan Abdülhamid halifelik makamına yakışır iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali bir kimse idi. Dindardı, hayır yapmayı severdi. Kan dökülmesinden asla hoşlanmazdı. Otuz üç yıllık saltanatı süresince imzaladığı ölüm fermanlarının sayısı birkaç taneyi geçmez. Kimsenin rızkına mâni olmak istemez, yurt dışına kaçan veya sürgüne gönderilen siyasî muhaliflerine dahi maaş bağlatırdı.

Hal‘ fetvasının ilk müsveddesini sarıklı mebuslardan Elmalılı Hamdi Efendi [Yazır] yazdı. Fetvada Abdülhamid’e, icraatı ile bağdaşmayan asılsız ve mesnetsiz iddialarda bulunuluyordu. Nitekim fetvayı imzalamak üzere meclise davet edilen Fetva Emini Hacı Nûri Efendi, bu fetvayı okuduktan sonra imzalamaktan çekindi. (TDV İslam Ans. Abdülhamid 2, Cevdet Küçük. Erişim 19.9.2022)

Hamdi Yazır’ın sonradan söylediği şu sözler, bugün zalimlerin yanında olanlara dehşetli bir örnektir: “Hayatımda yaptığım en büyük hata, Sultan Abdülhamid’in haline karışmamdır.”

Bakınız şu kadroya: Meclisin hal‘ kararını padişaha tebliğ etmek üzere seçilen heyet, ayândan Ermeni Aram, Bahriye feriği Laz Ârif Hikmet, Selânik Mebusu Yahudi Karasu ve Draç Mebusu Arnavut Esad Toptani’den oluşmaktaydı. 

“Benden sonra 10 yıl idare edin, 100 yıl sayacağım” diyen Abdülhamid Hanın bu sözü gerçek çıkmış ve dokuz buçuk yılda koca devlet parçalanmıştır.

Allah bu yolda vefat eden bütün dava adamlarına rahmet eylesin. Tarih aslında bir ibret sahnesidir. Bizlere de ibret almayı nasip eylesin!

Biz de Osmanlı sancağı altında büyümek isterdik,

Akıncılarla nice akınlara katılmak isterdik,

Hakkın Mübarek Adını âleme duyurmak isterdik,

Yazıklar olsun onu parçalayan ve onlara destek olanlara…