Eski ABD Başkanı Donald Trump Amerikan askerlerini Suriye’den diğer NATO müttefiklerine danışmadan çekmeye karar verdiği ve NATO Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekâtlarına göz yumduğu için Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, NATO’nun “beyin ölümünün gerçekleştiği” açıklamasında bulunmuştu. O sıralar Batılı müttefikler arasında gerçek bir koordinasyon, iş birliği ve dayanışma ruhunun olmadığından şikayetçi olan Macron’un bir de “Avrupa ordusu” kurmak gibi bir hayali bile vardı.

Gel gör ki evdeki hesap çarşıya uymaz. Dünya çok hızlı ve sürekli değişiyor. Avrupa ülkelerinin beklentilerinin aksine Ukrayna savaşının patlak vermesiyle “beyin ölümü gerçekleştiği” iddia edilen NATO bir kez daha kıymete bindi. Savaş esnasında kendi askeri acziyetinin daha iyi farkına varan Avrupa ülkeleri, “ABD’den ve NATO’dan bağımsız hareket etmek istiyoruz” söylemini bir süreliğine rafa kaldırdılar. Aksine Ukrayna, İsveç ve Norveç gibi farklı ülkeler Rusya’nın teşkil ettiği tehdit karşısında değere binen NATO’ya girmek veya toprakları üzerindeki NATO güçlerini arttırmak için sıraya girdiler. Hatta belki de bu nedenledir ki Ukrayna savaşını çözümlemeye çalışmak yerine kızıştırarak ABD’nin bağımsızlık hayaline kapılmış AB ülkelerini cezalandırmaya çalıştığını düşünenler bile var. Çünkü savaşın etki ve sonuçlarına baktığınızda bundan ekonomik ve askerî anlamda en çok etkilenenler ABD değil AB ülkeleri.

Şimdi asıl konumuza dönelim. Peki bu süreçten Türkiye nasıl etkilendi? Aslında Türkiye noktasında da her şey bir anda 180 derece değişti diyebiliriz. Ukrayna savaşından önce Türkiye eleştiri oklarının hedefindeydi. Amerikan Patriot’larının kendisine satılmaması üzerine Rus S-400’lerini satın alması, Doğu Akdeniz’de özellikle Yunanistan, GKRY ve Fransa’yı kızdıran haklı faaliyetleri ve Suriye’deki askerî harekâtlarıyla, NATO müttefikleri tarafından NATO’nun “başına buyruk, ikili oynayan, her an ihanete hazır, yaramaz” üyesi ilan edildi.

Ukrayna savaşı NATO gibi Türkiye’ye karşı olan bakış açısını da değiştirdi. Savaştan önce yerden yere vurulan Türkiye de aslında bugün baktığımızda oldukça değer kazandı. Her ne kadar Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya arasındaki başarılı ara buluculuğu, Batı yaptırımlarına uymadan Rusya ile kurduğu sıkı ilişkiler, Batı ülkelerini rahatsız ediyor gibi gözükse de aslında hepsi Rusya ile hâlâ diyaloğu sürdürebilen bir NATO ülkesinin olmasından içten içe hoşnut. Ancak bu sefer de AB ülkelerini rahatsız eden, Türkiye’nin bu kadar değer kazanmış olması. Macron ne demişti? "Müzakere edenlerin yalnız Çinliler ve Türkler olmasını istemiyorum”. 

Artık çok geç. Birçok önemli uluslararası meselede olduğu gibi Ukrayna savaşında da temel aktörlerden biri çoktan Türkiye oldu bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki ülke arasındaki “barış diplomasisi” trafiği meyvelerini vermeye başladı. Kasım ayında Türkiye'yi ziyarete gelen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye'yi tahıl anlaşmasındaki rolü için övdü.

Türkiye kazandığı bu önemin bilinciyle hareket ederek bugün İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olabilmeleri için şartlarını sunuyor. Bu vesileyle bütün NATO üyelerini, ülkenin terörle mücadelesinde dayanışma ve duyarlılığa davet ediyor. Aslında şu anda kimse bunun bilincinde olmasa bile bu şekilde Ukrayna savaşının büyümesini engelleyerek dünyaya bir iyilik bile yapıyor! Her ne kadar İsveç ve Finlandiya bu noktada Türkiye ile iş birliği yapacaklarını taahhüt etseler de birkaç gün önce İsveç Başbakanı Ulf Kristersson “Türkiye bizim yapamayacağımız ve onlara vermek istemediğimiz şeyleri bizden istiyor” ifadesini kullandı.

Türkiye 1952 yılında NATO’ya girdiğinden beri örgüte askerî ve maddi anlamda çok önemli katkılarda bulundu. Askerî personel sayısı açısından NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, ayrıca NATO’ya en kapsamlı maddi katkı sunan müttefiklerden biri. İşte belki de bu yüzdendir ki her ne kadar Türkiye’nin dış siyaseti diğer NATO üyelerini rahatsız etse de Rusya’nın tehdit olarak görüldüğü böyle bir konjonktürde, NATO, resmi olarak Türkiye karşıtı açıklamalardan hep kaçınıyor ve ülkemize hak veren açıklamalarda bulunuyor. Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, “Erdoğan yeniden seçilirse, Türkiye'nin NATO üyeliği gündeme gelmeli” açıklamasında bulundu. Bolton ne derse desin, NATO’nun bölgenin hatta dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olan, savunma sanayii şaha kalkan Türkiyesiz bir işlevinin olmayacağı aşikâr.