İngiltere Prensi Harry’nin Afganistan’da 25 insanı öldürdüğü haberlerini okuyunca tarifi zor duygular yaşadım. Prens yeni çıkan Spare adlı kitabının tanıtımını yapmak için gerçekleştirdiği en rezil işi kamuoyuna duyurarak satışları artırmayı düşünüyor. Nebbaşlık, diyeceğim ama o da hafif kalıyor. Mezarlık soyguncularının daha ahlaklı olduğunu düşünüyorum.

İnsanı, devleti, kralı, Batı’yı, medeniyeti, teknolojiyi; hülâsa insanlığı düşündüm, içim acıdı. İnsanlığın kimlerin eline kaldığının acı itirafı Prens’in söyledikleri; “Bu sayıdan korkmamak bana çok önemli göründü. Yani benim numaram 25. Beni tatmin eden bir sayı değil ama utandırmıyor da.” Adam yaptığından utanmak, özür dilemek yerine sayının azlığından söz ediyor. Bu nasıl bir insandır? Hangi ailede, kültür ortamında eğitilmiştir, yetiştirilmiştir? Ne demişler: Şecaat arz ederken merd-i Kıptî sirkatin söyler. Kendi ailesinin, karısı üzerinden yaptığı baskıdan şikâyet ediyor ama diğer taraftan insanları helikopterden avlamaktan zevk duyuyor.  Rezilliğin daniskası! 

Bakın ne diyor “düşük” Prens: “Bir hayat kurtarmak için bir hayat al. Adamlarımıza kötü şeyler yapmaya çalışan insanlar varsa onları o zaman oyundan çıkaracağız.” Yani adam öldürmeyi bilgisayar oyunlarından öğrendiğini itiraf ediyor. Burada teknolojinin insanı nasıl canavarlaştırdığının küçük bir örneği ile karşı karşıyayız. Adam, bilgisayar oyunu oynar gibi insan öldürmüş. Üzerinde ne kadar düşünsek az!

Prens, askeriyede insanları öldürmek için onları “öteki” olarak görmek şeklinde eğitildiklerini söylüyor. Öldürdüklerini insan olarak görmediğini, o nedenle kolay öldürdüğünü anlatıyor. İşin garip tarafı bu adam dünyaya medeniyet adına nizam veren İngiliz hanedanının bir evladı olarak bunları yapıyor, söylüyor. Bu nedenle olay sıradan bir “manyağın, sapığın” yaptığı adi bir vaka olmaktan çıkıyor. Daha da garip olan ise dünyanın suskunluğu ve tepkisizliğidir.

Harry, güya kendine ve hanımına yapılan ayrımcılık ve baskı nedeniyle aileden ayrılıp Amerika’ya yerleşiyor. Yazdığı kitapta daha ne rezillikleri ifşa etmiş göreceğiz. İngiliz hanedanının günah galerisi sadece aile ile sınırlı değil; 20 yüzyılda dünyayı kan gölüne çevirdiler. Bunu da öyle sinsice yaptılar ki takım elbiseli katil misali hiçbir şey olmamış gibi kanlı ellerini yıkayıp dünyaya medeniyet dağıttılar. Tabii burada cellâdına âşık dünyanın her yerinde bulunan köle ruhlu İngiliz valilerini ve uşakları da unutmamak gerekir.  Maalesef maymun ruhlu adamları, şirin görünmek için masum halklarına ellerinden gelen alçaklığı yaptılar.

2000’li yıllardan önce ehl-i vicdan örgütler, gruplar, münevverler böylesine iğrenç bir olay karşısında dünyayı ayağa kaldırırlardı. İnsanlığın üzerine âdeta bir ölü toprağı serpilmiş gibi herkes kendi kuyusunu kazmakla meşgul şimdi. Diğer taraftan baktığımızda bu sapkın adam, bu konuları anlatmasaydı ailesinden uzaklaştırılmış masum bir çocuk olarak herkesin merhametine sığınacaktı.  Keşke hanedanın diğer mensupları da yaşadıklarını, yaşattıklarını yazsalar da insanlığın uyanmasına vesile olsalar. Daha iyi olmaz mı? Neredesin ey insanlık, neredesin ey ehl-i vicdan?