Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya saldırmasından sonra mevcut küresel düzenin kurucusu olan güçler, Rusya’ya bir ders vermek ve bir daha hiçbir aktörün müesses nizama başkaldıramamasını temin için, başta Batı İttifakı olmak üzere neredeyse tüm ülkeleri Rusya’ya karşı birleştirdiler.

Bu süreçte ABD’nin başını çektiği blok, doğrudan savaşın tarafı olmasalar da Ukrayna’ya yapılan askerî ve ekonomik yardımların yanı sıra Rusya’ya diz çöktürmek için uygulanan ağır yaptırımlarla da aslında savaşın görünmeyen aktörleri olmuşlardır.

Savaşın başlamasından itibaren hem ulusal çıkarları hem de bölgesel istikrar için Rusya ile Ukrayna arasında ara buluculuk yapan ve savaşın bir an önce sonlandırılması için mücadele eden yegâne aktör Türkiye olarak öne çıkmıştır. Hatta Türkiye, izlediği bu uzlaştırmacı ve sorun çözücü rolü nedeniyle bazı dönemlerde -NATO üyeliği ve AB adayı ülke olma perspektifine rağmen- Rusya’yı desteklemekle suçlanmıştır.

Türkiye’nin yanı sıra Orta Doğu ülkelerinin çoğu da ABD’nin bölgede izlediği yanlış politikalardan kaynaklı olsa gerek, Rusya’yı doğrudan desteklemeseler de karşı bloka da geçmemişlerdir.

Suudi Arabistan da bu ülkelerden birisidir. Peki Suudi Arabistan’ın son dönemde Rusya ile bu kadar yakın ilişkileri varken ve devletler Rusya veya Ukrayna destekçisi olarak ikiye bölünmüşken nasıl olmuştur da Suudi Arabistan, savaşın bitirilmesine yönelik bir girişimin içerisinde yer almıştır?

Öncelikle Suudi Arabistan’ın da Türkiye gibi her iki tarafla iyi ilişkisinin olduğunu belirtmemiz lazım. Bu nasıl mümkün olmuştur?

Suudi Arabistan, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin baskısına boyun eğip Rusya’ya yaptırım uygulamamış ama Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne de saygı gösterdiğini açıklayarak devam eden savaşta tarafsızlığı tercih etmiştir. Bu sayede hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın kabul edeceği ara bulucu ülkelerden birisi olabilmiştir.

Suudi Arabistan bu niyetini somutlaştırmak maksadıyla, 5-6 Ağustos tarihlerinde Cidde’de yaklaşık 40 ülkenin yöneticileri ve üst seviye diplomatlarının hazır bulunduğu bir zirve gerçekleştirmiştir.

Bu zirve, Türkiye’nin ara buluculuğunda, savaşan her iki tarafının bir araya getirildiği İstanbul ve Antalya müzakerelerinden bağımsız olarak sadece Ukrayna tarafının katılım gösterdiği ikinci zirve olmuştur. Zira bu formatın ilki 24 Haziran tarihinde Kopenhag’da gerçekleştirilmiş olup toplantıya G7 ve AB ülkelerinin yanı sıra bazı BRIC ülkeleriyle (Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika) Türkiye ve Suudi Arabistan temsilcileri katılım göstermiştir.

Cidde zirvesinin Kopenhag konferansından en önemli farkı ise bu sefer Çin’in de toplantıya iştirak etmiş olmasıdır. Şimdiye kadar Rusya’nın yanında konumlanan Çin’in, Rusya’nın davet edilmediği bir toplantıya katılması, Çin dış politikasında bir makas değişikliğinin habercisi olarak yorumlansa da Çinli temsilcilerin ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün yaptığı açıklamalarda böyle bir değişiklikten bahsedilmemiş ancak “Ukrayna krizine yapıcı bir çözüm bulunması için uluslararası toplumla birlikte çalışmak istedikleri” vurgulanmıştır.

Cidde zirvesine katılan taraflar, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin geçtiğimiz kasım ayında açıklamış olduğu 10 maddeli barış planında mutabık kalmış ancak zirve herhangi somut bir karar alınmadan ve sonuç bildirgesi yayınlanmadan sona ermiştir. Zirvede Zelenskiy’nin sonbaharda daha geniş katılımlı “küresel bir barış konferansı” düzenlenmesine yönelik tasarısı da ilgi görmüş ancak bu konuda da kesin bir takvim belirlenmemiştir.

Zirve sonrası Suudi Arabistan ve Ukrayna tarafından yapılan açıklamalarda, zirvenin çok yapıcı geçtiği ve uluslararası kamuoyunun devam eden savaş konusunda desteğinin alındığı ifade edilmiştir. Rusya tarafı ise kendilerinin katılmadığı bir zirveden sonuç beklemediklerini, barış sürecine olumlu yaklaştıklarını ancak öncelikle toplantıda nelerin konuşulduğu ile neyin amaçlandığını öğrenmeleri gerektiğini açıklamıştır. 

Anlaşıldığı kadarıyla Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatında Cidde zirvesinin öncesi ile sonrası arasında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Öyle ise bu zirve niye tertiplenmiş ve niye bu kadar ülke katılım göstermiştir?

Hatırlanacağı üzere Zelenskiy, Arap Birliği’nin 19 Mayıs’ta Cidde’de düzenlediği zirveye katılmış ve burada yaptığı konuşmada bazı Arap liderlerini Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline göz yummakla suçlamıştı. Suudi Arabistan’ın yine Cidde’de bir zirve düzenleyerek bu suçlamalara karşılık verdiği ve tarafsız olmanın işgali desteklemek anlamına gelmediğini göstermek istediği değerlendiriliyor.

Ayrıca son dönemde ABD ile gerilen ilişkilerini yumuşatmak ve bir dengeye oturtmak için böylesine bir girişime ev sahipliği yaptığı da iddialar arasında.

Bunların yanı sıra Suudi Arabistan’ın; Yemen müdahalesi, Kaşıkçı cinayeti ve muhtelif insan hakları ihlalleri iddiaları nedeniyle Batı nezdinde bozulan imajını düzeltmek istediği ve yeniden şekillenen küresel düzende, kendi ölçeğinde bölgesel ve küresel bir ara bulucu olarak kabul görmek için böyle bir inisiyatif aldığı da ifade ediliyor.

Görülen o ki Suudi Arabistan’ın de facto lideri olan Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, babası Kral Selman ve diğer seleflerinin aksine ülkesini; fosil kaynaklarına bağımlı klasik bir Orta Doğu ülkesi olmaktan çıkarıp, enerji kaynaklarını çeşitlendirerek sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen, görece İslami yasakların kaldırıldığı, sözde daha Batılı ve daha modern bir ülke hâline çevirmeye çalışmaktadır.

Fakat şimdiye kadarki olumsuz sicili nedeniyle bu konularda samimi bulunmamakta ve Batılı ülkeler nezdinde umduğu itibarı ve desteği görememektedir.

Dolayısıyla Rusya-Ukrayna Savaşı’nda ara bulucu rolüne soyunarak hem kendisi hem de ülkesi için itibar sağlamaya çalışmaktadır. Bunu mümkün kılabilmek için de her ne kadar somut bir sonuç alamayacağını bilse de Rusya ile görece iyi ilişkileri olan BRIC ülkeleriyle, Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu ülkelerini bir araya getirip başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler nezdinde önemini ve değerini artırma peşindedir.

Ancak Rusya’nın yer almadığı bir girişimin savaşı sona erdirme şansı olmadığından Suudi Arabistan’ın Cidde zirvesinden beklediği faydayı sağlaması da mümkün gözükmemektedir.

Sonuç olarak, Rusya ile Ukrayna arasında bir buçuk yıldır devam eden savaşı bitirmeye ve muhtemel bir barış anlaşmasına ulaşılmasını sağlamaya yönelik her türlü hareket, kıymetli ve önemlidir. Ancak Suudi Arabistan’ın girişiminin, küresel bir sorunu çözmekten ziyade Veliaht Prens’in yıldızını parlatma ve Suudi Arabistan’ın yeni küresel düzende etkili bir aktör olarak kabul görme gayesi taşıdığı anlaşılmaktadır.

Öyleyse hem çatışan tarafların hem de bu krizden zarar görüp bir an önce barışın sağlanmasını isteyenlerin Cidde zirvesine gereğinden fazla ehemmiyet vermelerinin ve buradan somut bir çıktı beklemelerinin de lüzumu görülmemektedir.

Umarız bu savaşı kendi çıkarları için araçsallaştıranlar değil, gerçekten bu savaşı bitirmek isteyen ve bunun yeterli kapasitesi olan aktörler bu işe soyunurlar da biz de en kısa zamanda barışa kavuşuruz.    

Yazımı kıymetli Hakkı Öcal Hoca’mın geçtiğimiz hafta Milliyet’te yayınlanan yazısında hatırlattığı, Erich Maria Remarque’ın “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanındaki asker Paul karakterinin sarf ettiği bir sözle bitirmek istiyorum: “Savaşa katılan herkes ölür; bedenen ya da ruhen, kimse savaştan sağ çıkamaz.”