Kıymetli dostlar öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum.

Yarın 17 Eylül!

17 Eylül tarihimizdeki kara lekelerden biridir.

17 Eylül 1961 Adnan Menderes’in darbeciler tarafından idam edilişinin, vefatının yıl dönümüdür.

17 Eylül bu milletin sonsuza kadar unutamayacağı. Darbeye, darbecilere ve darbeden medet umanlara lanet okuduğu bir gündür…

Bu vesile ile milletin gönlünde sonsuza kadar yaşayacak olan Adnan Menderes ve arkadaşlarını rahmet minnet ve dua ile anıyorum…

Yıldız Hamidiye Camii

Bugün sizlerle Beşiktaş’a Yıldız Hamidiye Camii’ne bir ziyaret gerçekleştirelim istedim.

Beşiktaş’ta Barbaros Hayrettin Paşanın türbesinin bulunduğu noktadan Barbaros Bulvarını izleyerek Yıldız’a doğru o yokuşu tırmanırken, başınızı yolun sağına çevirdiğinizde, önce Yahya Kemal Parkı’nı görürsünüz, sonra da parkın arkasında, sık ağaçların arasından zarif bir minare ile karşılaşırsınız. Bu caddenin solunda Yıldız Teknik Üniversitesi yerleşkesi yer alır. Sağ tarafında, yine parkın bitiminde zarif minareye eşlik eden yüksek kasnaklı bir tek kubbeli bir camii görürsünüz. Göz kamaştıran bu muazzam yapının 1881-1885 yılları arasında Sultan II. Abdülhamit’in Saray Baş Mimarı Sarkis Balyan’a yaptırıldığı rivayetleri ortada dolaşıyor olsa da bu bilgi doğru değildir. Caminin mimarı Dolmabahçe Sarayı Arşivi’nde yer alan belgeye göre (Evrak nr. II/989) Ebniye-i Seniyye İdaresi’nde otuz yılı aşkın bir süre çalışan Nikolaidis Jelpuylo adlı bir Rum’dur. Osmanlı kaynaklarında Nikolaki Kalfa adıyla geçen Nikolaidis, kendisine görev verildiğinde kısa bir süre içinde hazırladığı plan ve resimlerle birlikte caminin maketini Sultan II. Abdülhamid’e sunmuştur. Sultanın onayından sonra 28 Muharrem 1299 (20 Aralık 1881) tarihinde caminin temeli törenle atılır. Bu cami Yıldız Camii veya halk arasında Hamidiye cami olarak bilinir.

Yıldız Suikastı ve Bir Lahza-i Teahhur

Abdülhamid Han cuma namazını her cuma Yıldız Camii’nde kılar, cuma selamlığı da burada gerçekleşirdi. Yine bir cuma günü II. Abdülhamid cuma namazını kılmak için Yıldız Camii’ne geldi. Ermeni komitacılar padişaha suikast yapmayı çoktan planlamışlardı. Padişah ne zaman gelir, ne zaman çıkar tüm detaylar incelenmişti. Suikastı tasarlayanların arkasındaki güçlerin emelleri II. Abdülhamid’i ortadan kaldırmak ve İstanbul’un birçok noktasında bombalı saldırılar gerçekleştirip devleti hızlı bir şekilde çöküşe götürmekti. Bombayı patlatacak kişi  Charles- Edouard Joris isimli bir Belçikalıydı. Patlayıcılar caminin yakınında II.Abdulhamidi’in makam arabası (fayton) yanına getirilen bir arabanın içerisine koyuldu. Etkiyi arttırmak için arabanın içerisi çiviler ve birtakım metal parçalarla doldurulmuştu. Saatli bomba, eylemcilerin önceden padişahın arabasına gelme süresini tespit ettikleri üzere tam 1 dakika 42 saniyeye olarak ayarlanmıştı.

Vakit geldiğinde onca insanın arasında 120 kg patlayıcı yüklü araç saatli bomba vasıtasıyla gümbürtüyle infilak etti. Dumanlar çekilip facia açığa çıktığında ise bilanço çok ağırdı. 26 kişi hayatını kaybetmiş, 58 kişi ağır yaralanmıştı.

Sultan II. Abdülhamid namaz sonrası arabasına doğru ilerlerken Şeyhülislam Cemaleddin Efendi, Sultanın önünü keserek bir sual sormuş ve padişah duraklayarak Şeyhülislam Efendi ile konuşmaya başlamıştı. Bu sebeple padişah, eylemcilerin hesap ettikleri süre içerisinde arabasına gitmemişti. Tevfik Fikret’in deyimiyle bir lahza-i teahhur (bir anlık gecikme) olmuş ve padişah ölümden dönmüştü. İşte saniyelerle gelen kurtuluş cami avlusuna girerken kapıya yakın bir noktada gerçekleşmişti. Dünyadan göçmeden önce o anı hissetmeniz için görmeniz gereken yerlerin başında gelir Yıldız(Hamidiye) camii.

Osmanlı’nın son selâtin cami

Yıldız Cami’si karışık mimari tarzın güzel bir örneği olarak bilinmektedir. II. Abdülhamit, Dolmabahçe Sarayı’nı terk edip, Yıldız Sarayı’na yerleştikten sonra, biraz da güvenlik amacıyla, sarayın hemen yakınına Hamidiye Camii’ni yaptırır. Yapımına 1881 yılında başlanan cami, 1885 yılı Eylül ayı sonunda ibadete açılır. Sultan II. Abdülhamit’in saltanatının sonuna kadar da çok gösterişli Cuma Selamlıklarına sahne olur.

Osmanlı Padişahlarının cuma namazlarına gidiş gelişlerinde yapılan bir etkinlik olan ”Cuma Selamlığı” İslam Devletlerinde yaygın bir gelenektir. Padişahlar, başta Ayasofya olmak üzere Süleymaniye, Bayezid, Sultanahmet ve Eyüp Sultan gibi selatin camilerinde, inceden inceye teşrifat kurallarına bağlanmış bir merasimle cuma namazlarını eda ederlerdi. Osmanlı padişahlarının katıldıkları sayılı törenlerden biri olması nedeni ile her cuma günü gerçekleştirilen bu tören halk arasında padişahlığın ve halifeliğin işareti sayılmış ve algılanmıştır. Anadolu Selçuklu sultanlarından Osmanlı padişahlarına geçmiş olan bu tören, değişiklikler geçirmiş olmakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar uygulanmıştır.

Cuma Selamlığı etkinliğinde askeri, idari ve ilmiye sınıfından pek çok kimse bulunurdu. Namazdan sonra, her sınıf askeri birlikler padişahın önünde resmigeçitte bulunurdu. Son derece görkemli olan cuma Selamlıklarına halk da büyük ilgi gösterirdi. Yabancı devlet adamları ile elçilik mensupları da Set Kasrından Cuma Selamlığını izlerdi.

Bu kısa bilgiden sonra, tekrar Hamidiye Cami’sine dönelim. Camiyi çevreleyen demir parmaklıkların arasındaki kalın demir kapıdan avluya girdikten sonra, caminin iki yanında sağlı sollu beyaz mermer merdivenler ve onların arasında yüksek bir taç kapıyla göz göze gelirsiniz. Bu büyük kapının üzerinde zafer takına benzeyen ince bir süsleme bulunur. Süslemenin hemen altındaki mermer zeminde “Besmelei Şerife” ile nefis bir hatla yazılmış bir ayet görülür.

Caminin cümle kapısının yanındaki pencereler de süslü ve demir kafeslidir. Yıldız Hamidiye Camii, mimari türünün son örneği olduğu gibi, Osmanlı selâtin camilerinin de sonuncusudur. Selâtin camileri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde sultanların yaptırdıkları camilere verilen addır. Saray geleneğinde selâtin camilerinin yaptırılabilmesi için birtakım koşullar vardır. Öncelikle bir padişahın selâtin camisi yaptırması için önemli bir askerî zafer kazanması ve bu zaferle birlikte önemli bir savaş ganimeti ele geçirmesi gerekirdi. Selâtin camilerinin yapımına devlet kasasından takviye olmaz, yalnızca padişahın kişisel serveti kullanılırdı. Önceleri sefere gitmeyen ve ganimet kazanmayan padişahlar selâtin camisi inşa ettirmezlerdi. Ancak bu gelenek, I. Ahmet’in Sultanahmet Camii’ni inşa ettirmesiyle bozulmuş ve ganimet kazanma geleneği 18. yüzyılda tümüyle terk edilmiştir.

Yıldız-Hamidiye Camii Avlusunda

Yıldız Hamidiye Câmii, etrafı demir parmaklıklarla çevrili takriben on dönümlük bir arazi üzerinde 1440 metre karelik bir alana inşa edilmiştir. Bu geniş sahaya giriş için üç ayrı yerden üç kapısı vardır.  Bu kapılardan en büyüğü, kuzeyden cami avlusuna girilen kapıdır ve Yıldız Üniversitesi girişinin tam karşısında bulunmaktadır. Saray girişlerini andıran bu kapıdan zemini kesme taşla kaplı geniş bir avluya girilir.

Girişte sağda 1890–1891 tarihli dört cepheli üç kuleden oluşan, üstü çatı pencereli, küçük bir kubbe ile örtülü saat kulesi vardır. Yıldız Üniversitesi tarafından, avluya girilen demir kapının hemen yanı başında sağda yer alan saat kulesinin saati, Sultan II. Abdülhamit’in 25. Saltanat yılı kutlamaları için özel olarak sipariş edilmiştir

Kulenin ikinci katında barometre, elle kurulan orijinal saat görülmeye değer. Kulenin üstünü örten küçük kubbenin üzerindeki âlemin üstünde de yine orijinal altın yaldız kaplama bir yön gösterici vardır. Avlunun sağ tarafında saat kulesinden camiye doğru biraz ilerde Fransa’da dökülen yeşil renkli nefis Hamidiye Çeşmesi ve çeşmenin ön tarafında sultan II. Abdülhamit Han Tuğrası dikkat çekmektedir.

Mimari türünün son örneği

Caminin ana bölümüne cephenin tam ortasında bir zafer takı görünümündeki taç kapıdan girilir. Bu kapı saray kapılarının görüntüsü ile bir ihtişam sergiler. Kapının en üst noktasındaki taç altında ise Nisa Suresi 103. ayeti ve ayetin altında 1885 tarihi ve sultan II. Abdülhamit’in tuğrası bulunmaktadır. Bu taç kapının simetriği, kıble istikametinde mihrabın arkasında dış duvarda yer almaktadır. Aynı ayet ve tuğra bu kapıda da bulunmaktadır.

Caminin ortasındaki dört çelik direğe oturtulmuş, lacivert zemin üzerine altın varak yıldızlarla donatılmış küçük kubbe; duvarları yok saydığınızda, gökyüzüne baktığınızı andıracak bir güzellik arz ediyor. Câminin kubbe göbeğinde Besmele ile Necm Sûresi’nin ilk üç âyeti ve kuşakta da Mülk Sûresi yer alır. Yapma kûfi tarzında işlenmiş olan bu yazılar Ebuzziya Tevfik’e (1848–1913) yazdırılmıştır.

Dünyadan göçmeden önce kesinlikle görülmesi gereken bir kubbedir. Kubbenin altındaki direklerden ikisi cami giriş kapısının önünde, diğer ikisi de mihrabın giriş kapısına doğru ileri bir noktasında bulunuyor. Bu direkleri kubbeye bağlayan kısım, işlemeli taçla bezenmiş üzeri ahşap kaplı ve motiflerle süslenmiştir. Kitle içinde ortalanmış olan küçük kubbe iç mekânda geleneksel Osmanlı cami mimarisinden farklı biçimde mihraptan oldukça uzakta caminin ortasını da aşarak girişe yakın kesimdedir.

Sanatkâr Bir Marangoz: Sultan Abdülhamid Han

Dikdörtgen plân üzerine, kesme taştan kubbeli olarak yapılmış olan caminin kuzeyden üç giriş kapısı vardır. Ortada camiye girilen taç kapı, diğer ikisi de sağında ve solundaki mahfillere merdivenlerden çıkılarak girilen kapılardır.

Bazı camilerde padişahlar için ayrılmış bulunan ibadet yerlerine ‘’Hünkâr Mahfili’’ denir. Yıldız Hamidiye Camii’nde, Hünkâr Mahfili dışında, sefirler veya şehzadeler mahfili bulunmaktadır. Caminin kuzey cephesindeki ana giriş kapısının solunda hünkâr mahfiline, sağında ise sefirler ve şehzadeler mahfiline girilmektedir. Cami kütlesinin sağ ve solunda bulunan mahfillere çıkmak için avluda çift koldan dokuzar basamaklı yarım daire şeklindeki merdivenler bulunurdu. Günümüzde ise her iki mahfile çıkışlar on beşer basamaklı düz merdivenlerle sağlanmaktadır. Bu mahfiller usta bir marangoz olan Sultan Abdülhamid’in kendi el işçiliği ile yapılmıştır. Her noktası ayrı bir güzelliğe sahip olan cami ziyaretinde ziyaretçilerin en çok dikkatini çeken bölümlerden biri de burasıdır.

Selam ve dua ile…