Lozan müzakerelerinde İngiliz Heyet Reisi Lord Gürzon şöyle demişti;

“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâm’ı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur. Otuz sene sonra gelecek neslin kendi eliyle Kur’ân’ı imha etmesini sağlayacak bir plan yapmalıyız”

Ve yaptılar.

Fikrin nüvesi Tevrat’tandı;

“Ve dediler:

Bütün yeryüzüne dağılmayalım diye bir kule bina edelim ve kendimize bir nam yapalım.

Ve âdemoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi.

Ve Rab dedi;

Gelin, inelim ve birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım.

Ve Rab onları bütün yeryüzü üzerine oradan dağıttı” [Tevrat, Eski Ahit, Bap, 11/1-9]

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine toplantısı sonrası, Türkiye’nin diyalogla, müzakere ve anlaşma ile çözülmeyecek hiçbir meselenin olmadığına inandığını vurguladığı konuşmasında;

“Tabii bu yaklaşım hakikate ve hakkaniyete uygun tekliflerle karşımıza gelinmesi şartıyla geçerlidir. Aksi takdirde ataların ‘pilavdan dönenin kaşığı kırılsın’ dedikleri gibi biz de hiçbir mücadeleden kaçınmayız. Bu söylediklerimizin kuru bir retorik olmadığını ispata, bırakınız 2000 yıllık devlet geçmişimizi, coğrafyamızdaki 1000 yıllık serencamımızı, sadece son dönemdeki mücadelelerimiz dahi yeterlidir” demişti.

Metin yazarlarının Erdoğan Fransa ve Yunanistan’a seslenirken Yunanca bir kelime tercihi bana manidar gelmişti.

Retorik kelimesi, Erdoğan’ın Ayasofya’nın açılışından sonra yaptığı konuşmasında; “Gençlik yıllarımızın hayalini de gerçeğe dönüştürdüğümüz için ayrıca memnunuz. Kimse ‘Bu siyasi bir retoriktir, siyasi bir yaklaşımdır gibi basit yaklaşımların içerisine girmesin’ şeklinde…

Kuzey Marmara Otoyolu açılış töreninde; “Kendi ömrümüz vefa etmese bile bizden sonraki nesillere böyle bir vizyon bırakmayı, böyle bir ülke bırakmayı milletimize yaptığımız en büyük hizmetlerden biri olarak kabul ediyoruz. Üstelik bunu sadece lafla, sadece söylemle, sadece retorikle yapmıyor, somut icraatlarımızla bilfiil hayata geçiriyoruz” şeklinde kullanılıyor.

Üç metinde de hamaset anlamında…

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir keresinde “Biz arenalara karşıyız ve bakana da talimatı verdim, arena isimlerini stadyumlardan kaldıracağız. Ne demek arena? Bizim dilimizde böyle bir şey yok” demişti.

Bizim dilimizde retorik var mı, bu metinleri kim yazıyor?

Erdoğan’ın dil mevzuundaki düşüncelerinin kararlı bir şekilde hayata geçirilememesinin sebebini anlayabilmiş değilim.

Anlayamadığım bir şey daha var:

Kur’an’a yakın olduklarını iddia edenler, dilimizi Kur’an’dan ve Kur’an’ı hayattan uzaklaştırma tertiplerinin farkına neden varamıyorlar?

Erdoğan’ın Dil Bayramı mesajı;

“Türkçemizi hayatın her alanında bütün derinliği ve zenginliği ile yaşatmalıyız.

Günlük yaşamdan sosyal medya mecralarına, her alanda Türkçenin doğru ve güzel kullanımına hassasiyet gösterilmesi, devraldığımız zengin dil mirasını gelecek nesillere aktarmanın en önemli adımı olacaktır”

Dilimizdeki Kur’an menşeli ‘hayat’ kelimesini uydurukça ‘yaşam’a hangi metin yazarı tercih ediyor?

Son Söz Üstad Necip Fazıl’dan;

“Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim,

Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim!”