Memleketin geleceğini, dilim dilim karpuz, mevsimlik patates, soğan fiyatlarına boğdurmadan karar verebilmek önemli…

Önce vatanseverlik, sonra fedakârlık ister…

Soğan kaça mı düştü?

Bugün altı lira… 30’dan altıya…

Gel şöyle gel…

Sen dut kurusu süpürge tohumu yiyerek Fizan’da savaşan dedenden cephe hikâyeleri dinlememişsin belli…

Karpuzu tarlada görmüş değilsin belli, ülkende hangi mevsimde yetişir, raflara nereden getirilip konulur, yazmaz marketler…

Sana söz, karpuzu dilim dilim değil, tane tane götüreceksin evine…

Az sabret mevsimi gelsin; bahardan sonra yaz…

Yok mu ortak dil, ortak kaygıyla konuşabileceğimiz soğan fiyatlarından mühim dertlerimiz?

Dünyaya, bütün Müslümanların yegâne ümidi haline gelmiş Türkiye’nin tökezlemeden, yıkılmadan, diz çökmeden yoluna kararlı, istikrarlı, güçlenerek, büyüyerek devam ettiğini gösterebilmek önemsiz mi?

Yüzyıllardır sömürüle sömürüle ekmeğe, suya muhtaç hale düşürülmüş vahşi Batı’nın soykırımcı yüzünün karası Afrika’nın sefalet tarihini sonlandırmak üzere Türkiye’nin merhameti temsil eden, güveni tesis eden, yardımı büyüten çabalarının sekteye uğramamasının kıymeti yok mu?

Acılara, savaşa, yakıp yıkmaya, göçlere ayarlı yeryüzü saatlerinin, Türkiye’nin gösterdiği, vadettiği, yeşerttiği barış, huzur, eşit paylaşım, refah vakitlerine doğru yürüyor olmasının hayalinin, ümidinin pazar filesinden değersiz gösterilmesi şaşırtmıyor mu seni?

Tuhaf değil mi?

Terslik yok mu işleyen rotatiflerde, yanlışlık yok mu lanetli mekanizmalarda?

Büyütülen kaosun, kutsanan savaşın, alttan üstten körüklenen çözümsüzlüklerin, kilitlenen diplomasinin yanında Erdoğan’ın sakinleştirici, barıştırıcı, uzlaştırıcı, gelecek odaklı hamleleri ülken adına sana gurur vermiyor mu?

Haritaları menfaatlerine göre çizerek, sadece İslam topraklarında değil, belirledikleri her mümbit toprakta ulus devletçikler kuran, beğenmediğini yıkan, ardından yeniden kuran küresel bezirgânların karşısında direnerek tarihin sayfalarını temiz, haysiyetli cümlelerle yazmaya çalışan Türkiye’nin teslim olmaya, oyun dışına çıkmaya zorlandığını göremiyor musun?

Peki…

Başımıza ne geldi, ne geliyorsa; ekonomik, yarı açık askeri, siyasi saldırıların esas sebebinin Erdoğan’ın “Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz…” dedikten sonra geldiğini; Türkiye’nin parçacıklara ayırılarak, bölünüp parçalanarak yutulmak istendiğini…

Bezirgânlara karşı askeri, siyasi, ekonomik her alanda direnen Türkiye’nin ortaya koyduğu, kahramanca, onurlu, destanlık mücadeleye sırtını mı dönüyorsun?

İlla soğan, patates, illa dilimle karpuz mu diyorsun hala?

Peki…

Terör elebaşlarına özgürlük, Güney Doğu’ya özerklik vadeden Millet İttifakı, bileşenlerinin sırtını yasladıkları örgütlerin medya savunma alanlarının petrol bölgelerine, ülkenin en zengin yer altı kaynaklarının olduğu bölgelere denk gelmesi sadece tesadüf müdür?

Böyle böyle, terör tehditleriyle enerjide dışa bağımlılıktan kurtulamadığımız…

200 yıldır tarihi coğrafyamızda kurulan tezgâhları, sinsi oyunları, taşeron planları hayata geçirmek isteyenlere karşı verdiği mücadelede, giriştiği savaşta şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu toprakları, ülkeni yalnız mı bırakıyorsun?

Yapma bunu…

Oyun büyük, oyuna gelme…