Makâsıdü’ş Şerîa, İslam Hukukunda üç kısım halinde tanzim edilmiştir; zarûriyyât, hâciyyât ve tahsîniyyât.

Zarûriyyât, Sosyal düzen için vaz geçilemez hususlardır.

Din ve dünya işlerini düzenlerken yok olması durumunda dünyanın fesat ve kargaşaya sürüklenmesinin kaçınılmaz olduğu beş temel esas üzerine binan edilmiştir; Din, Akıl, Nefis, Nesil ve Malın muhafazası.

Zarûriyyât’ın ilk şartı Allah’a ve onun bildirdiklerine iman etmektir.

Devamında, aklı ve düşünme melekelerinin korunması ve geliştirilmesini emretmektedir.

Neslin devamına azami ölçüde ehemmiyet vererek neslin karışmasına sebep olacak her türlü fiiliyatı men etmiştir.

Evlilik bağı olmadan, nefsin heva ve hevesine göre hareket edilmesini yasaklayarak evliliği zaruri kılmıştır.

Bedene ve vücut bütünlüğüne yönelik fiilleri engelleyerek sarhoşluk verecek bütün uyuşturucu maddeleri yasaklamıştır.

Malın korunmasını adaletin temeli saymış, başkasının hakkına tecavüzü yasaklamış, helal kazanç şartıyla birlikte başta faiz olmak üzere bütün haksız kazanç yollarını kapatmıştır.

Hâciyyât, Ferd ve sosyal hayatın düzenli bir şekilde devam edebilmesi için gerekli olan hususi hükümlerdir.

Hasta ve engellilere tanınan ruhsatlar, iş ve ticari sözleşmeler gibi…

Tahsîniyyât ise ahlakın geliştirilmesi gibi hayatı kolaylaştıran ve güzelleştiren tavsiyelerdir.

Makâsıdü’ş Şerîa’da evlilik, aile gibi kavramların çok net ve belirgin olmasının yanında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ‘aile’ mefhumunu iki ana başlıkta incelemektedir.

Birincisi 8. madde, Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi son yıllarda sözleşmedeki tanımın çerçevesini genişleterek aile hayatına saygı hakkını, eşcinsel beraberlikler için de uygulamayı ön gören kararlara imza atmaktadır.

AHİM’in bu kararlarıyla Avrupa’da eşcinsel birliktelikler hukuken aile kavramına dâhil edilmiştir.

Bundan sonraki aşama bu kararlara göre Birlik üyesi ve aday ülkelerin kanunlarının yeniden düzenlenmesidir.

İkincisi 12. Madde, Evlenme Hakkı.

AHİM, Sözleşmenin ‘aile’ mefhumunu ele alan ve ‘Evlenme Hakkı’nı düzenleyen bu maddesindeki ‘Eşcinsel Evliliklere Uygulanamaz’ kanaatini değiştirerek eşcinsel evlilik hakkının tanınmasının devletlere bırakılmasına karar vermiştir.

Verirken de evlilik imkânının yokluğu durumunda eşcinseller için evliliğe alternatif hukuki tanıma yollarının öngörülmesi adına pozitif yükümlülüğünü ilan etmiştir.

İstanbul Sözleşmesi tartışılırken, Sözleşmeye zemin teşkil eden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin AHİM tarafından değiştirilen, yeniden yorumlanan veya genişletilen 8. ve 12. maddeleri gündeme getirilmemesi anlaşılır gibi değildir.

Bize dayatılanın AİHS’nin AİHM tarafından yeniden yorumlanarak kanun haline getirdiği maddelerini ‘İstanbul Sözleşmesi’ gibi metinlerle uygulaya konulmasıdır.

Ben şimdi, önce bizim hukukçularımızın dikkatine sunarak,  Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekeceğinin konuşulduğu bu günlerde sadece Avrupa Birliği’ne değil, bütün dünyaya yeni bir sözleşme olarak Makâsıdü’ş Şerîa’yı teklif ediyorum.