“Eşkıyalar ya da yol kesenler elbette polisi ya da güvenlik güçlerini ilgilendirir; ama aynı zamanda tarihçiyi ve sosyoloğu da. Zira bir anlamda eşkıyalık, örgütlü toplumsal protestonun oldukça ilkel belki de bildiğimiz en ilkel biçimidir” diyen Eric J. Hobsbawm, “İlkel asiler” kitabını daha çok Avrupa’nın ilkel asilerini, özellikle de Sicilya’daki eşkıyalığın tarihini anlatmak için yazdı…

Fakat “kurulu düzen”leri hedef alan ilkel asiler ya da diğer adıyla eşkıyalar, sadece Batı’nın sorunu değildi…

Bunun yanında sadece geçmişin bir sorunu olarak tarihte kalmadılar; onlar da modern çağ koşullarına göre kendilerini güncelleyerek yaşamaya devam ettiler/ediyorlar…

Hatta garip bir şekilde modern çağın asileri tarihte hiç olmadığı kadar, “Süper Güç” olarak tanımlanan devletlerden olağanüstü destek görüyorlar…

Kendilerini “mazlumların koruyucusu” olarak takdim eden bu asiler/eşkıyalar, aslında bütün besinlerini, emdikleri mazlumların kanından alıyorlar; riyanın da en ilkel haliyle…

Yani İngiltere’nin Robin Hood’u, Polonya ve Slovakya’nın Janosiği, Endülüs’ün Diego Corrientes’si belki şekil değiştirerek, modern asiliğin de ilham kaynağı olmuşa benziyor…

Hiçbir otorite tanımaksızın güya, “Zenginden alıp fakire verme” nidasıyla kurbanına seslenen bu yöntem, amacı ne olursa olsun eşkıyalıktır…

Zenginin malında “kendine ait bir pay” olduğunu iddia eden bu asiler, yaptıklarına “haklı intikam” adını vermekten imtina etmiyorlar…

Başta devletler olmak üzere, kendileri dışında ki bütün organizasyonları “sömürücü” olarak niteleyen bu asiler, parazitliklerinden bihabermiş gibi “masum” rolü oynama konusunda çok mahirler; etraflarına topladıklarına ya da güya gönlünü kazandıklarına bakıldığında çok da haksız olmadığım anlaşılacaktır…

Asilerin “Sömürücülere karşı isyan” çağrısına kanmaya hazır kalabalıklar, tarihin her döneminde var olmuştur maalesef…

Dönem ve fırsat kollayan asiler/eşkıyalar, mevcut sorunlara eklemlenme ya da onları büyütme konusunda da çok mahirdirler; ilkel ya da modern ayırt etmeksizin bu böyledir…

Onların bu kabiliyetleri, “parazit”çe bir yaşamın ruhlarına kadar sinmesiyle ilgilidir; sindirilmiş ve yutulmaya hazır olanın nerede olduğunun kokusunu çok çabuk alırlar ya da almaları sağlanır…

Maalesef bizde modern asilerden oldukça çekmiş bir toplumuz…

Bu modern dönem asilerine/eşkıyalarına çokça evlat ve mal kaptırmış bir ülke olarak, onlardan en fazla hesap sorma hakkına sahip ülkelerden biriyiz aynı zamanda…

Son dönemlerde bunu da çok iyi yapıyoruz…

Tarihinde “Hiç kimsenin ıstırabından altın çıkarma” acımasızlığı göstermemiş, sömürmeyi reddetmiş bir milleti, “sömürücü, müstevli ya da zalim” olarak nitelemek ve bunun üzerinden eşkıyalık üretmek, her türlü cezalandırmayı hak ediyor ve hak ettiğini de görüyor…

Bu devlet -çok kısa tarihli ve bizim de kabul etmediğimiz ve zaten bizden olmadıklarını da çok iyi anladığımız FETÖ varilerin yaptıkları dışında- her daim kime müşfik, kime gaddar olması gerektiğini çok iyi bilmiştir; buna PKK ve diğerleri de dâhildir…

Artık sırtımızdan “parazit”leri beslemeye hiç niyetimiz yok…

Onların adeta Robin Hood’u kültleştiren, gençlerin beyninde “afyon” etkisi yapan sloganlarına kaptıracak hiçbir insanımız olmayacak; bu benim en büyük inancım ve temennimdir…

Bu milletin önce Allah’ından sonra devletinden başka muhafıza ihtiyacı da yoktur…

“Parazit belli” ise yapılanlar ve yapılacak olanlar da bellidir…