Yine Netflix ve yine gündem oluşturan bir dizi… Bir Başkadır, geçtiğimiz hafta en çok konuşulan gündem maddelerinden biri oldu. Hatta birkaç gün üst üste gündeme oturdu. Ve elbette bizim de kelam etmemiz gereken hususlar arasına girdi.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, Bir Başkadır, çok farklı açılardan ele alınması gereken bir çalışma. Muhteva, biçim ve tepkiselliği ayrı ayrı değerlendirilmeli.

Bir sinema ürünü olarak (dijital ortam dizisi olsa da her bakımdan sinema olarak değerlendirilmeli) içerik ile biçimi bu denli uyumlu olan ve başaran çok az çalışmaya rastladım. Türkiye’nin bugününü olduğu kadar yakın geçmişini de irdeleyen hikâye örgüsünün film diline de entegre olabilmesi çok önemli. Bir zamanların ülkesine dair göndermeler, yine bir zamanların biçimsel alışkanlıkları ile sunuluyor. Uzun zoom’ların kullanılması, müzik tercihinin Yeşilçam temelli olması gibi birçok unsur, Bir Başkadır’ın içerik ile biçim arasındaki başarılı kurgusuna işaret ediyor.

Biçim ile alakalı uzun uzadıya eleştiri yazmak isterim fekat bunu başka yazılara bırakalım…

Muhteva itibariyle Bir Başkadır, Türkiye fotoğrafı çekmeye çalışan, bunu yapmaya çalışırken taraflara eşit söz hakkı verme hassasiyeti gözeten ama işin üreticilerinin dünya görüşü itibariyle durduğu yeri fazlasıyla belli eden bir resim ortaya koyuyor. Başörtülü bir karakterin ailesi ve çalışma alanı etrafındaki kişilerle çerçevelenen hikâye örgüsü, toplumun farklı kesimlerinin birbirini anlaması gerektiğini salık veriyor. Dindar kesim de seküler çevreler de eleştiriliyor. Birbirleriyle hesaplaşırken izleyici de kendi sorgulamasını yapıyor. Türkiye’nin yakın zamanında yaşanan ve travmaya yol açan kamplaşma ya da hesaplaşmanın bir tarafı olan herkesin kendinden bir şey bulacağı ve kendini bir yere konumlandıracağı 8 bölümlük dizi net bir duruş sergilemek istemese de Netflix kodları gereği kendine yumuşak karın oluşturuyor. Netflix orijinal içeriklerinin tamamında olduğu gibi Bir Başkadır’da da eşcinsellik iliştirilmiş. Hatta iliştirilmekten de öte hikayenin taşıyıcı unsurları arasına giriyor. Güzelim iş, Netflix sebebiyle aksar bir hale geliyor. Eşcinsel karakterin imamın kızı olması da meseleye nahoş bir tat bırakıyor.

Başörtülü birinin özgürlüğe adım atmasının sembollerinden birinin kırmızı ruj olması da dizinin açmazı. Bu didaktik sembolün daha önce milyon kere yapılmış olmasının görmezden gelinmesine anlam veremiyorum. Ayrıca tutucu dindar bir ailenin kızının bekar bir adamın evine temizliğe gitmesi de çıkmazlardan biri. Anadolu’da hiçbir aile buna izin vermez.

İki psikiyatr üzerinden ‘beyaz Türk’ ve ‘tutucu dindar’ okuması yapılıyor. Başta kolaycı gibi görünen bu karakterizasyon, diyalog ve olay örgüsündeki başarı sayesinde avantaja dönüşüyor.

Bir Başkadır’daki en büyük açık, 8 bölüm boyunca ‘modern’ ya da ‘açık fikirli’ bir dindar göremememiz. İmam karakteri, seküler psikiyatrın zannettiğinin aksine fazlasıyla insan ve ruh-duygu meselelerinden anlayan biri. Eşcinsel olan kızına kıyamayacak kadar hem de! İmam dışındaki bütün dindar karakterler yeniliğe kapalı ve dünyadan habersiz. Yeni dindar sınıfın ‘sonradan görme’ manzarası fazlasıyla vurgulanıyor.

Diğer taraftan dizideki seküler karakterler de ciddi şekilde eleştiriliyor. Sekülerlerin müthiş duygusal boşlukları ve ruh sorunları var. Duygu ve ruh boşluğunu yoga ve cinsel dürtülerle doldurmaya çalışan seküler karakterler arasında elbette yüzü aydınlığa dönük olanlar var.

Bir Başkadır’ın uyandırdığı etki de ele alınması gereken bir husus. Sosyal medya başta olmak üzere her mecrada dizi konuşuluyor. Toplumsal kamplaşmanın tarafı olan herkes kendine pay çıkardı. Adeta bir özeleştiri furyası oluştu. Bir yanı ile ihtiyacımız olan hesaplaşma küçük çaplı yaşandı.

Ve elbette Netflix gibi bir platformun işlevselliği de yeniden kendini gösterdi. Sinema tadında olan Bir Başkadır sinemada vizyona girse en fazla ulaşacağı kişi sayısı 50 bin idi. Oysa Netflix sayesinde milyonlarca kişinin gündemine girdi.

“Sinema öldü” edebiyatı yapmayacağım elbette. Ölmedi ve ölmeyecek de… Ancak dijital platformların izleyiciye ulaşma imkanını düşününce Türkiye’de hala büyük oranda bu alana yatırım yapılmamasına anlam veremiyorum. Mevcut 1-2 platformun yetersizliği ve toplumun belli bir kesimini görmezden gelmesi açık bir unsur. Toplumun her kesimini temsil edecek platformlar oluşturulmalı. Sinemayı ironik şekilde yaşatacak olan da bu.

Bir Başkadır hakkında sayfalar dolusu yazabilirim. Yazacağım da… Ancak bu yazı için bu kadarı yeterli gelsin.