Asrın felaketi olarak isimlendirilen 6 Şubat depremleri, Türkiye’nin yalnızca şehirlerini değil; devlet kapasitesini, siyaset anlayışını ve kriz yönetimini de sınadı. Bu büyük yıkımın ardından ortaya çıkan tablo, pek çok konuyu yeniden düşünmemizi zorunlu kıldı. Ancak enkazın içinden çıkan bir gerçek vardı ki; afet anlarında lafın değil, icraatın hayati olduğunu bir kez daha gösterdi.

Birileri siyasi ihtirasla ekran başında ellerini ovuştururken, birileri enkazın önünde siyasi demeçler verirken; O, enkaz altında kalanlara elini uzattı. Sahaya çıkan çok oldu ama sahada kalan tek bir isim vardı; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum.

***

Depremin ilk saatlerinden itibaren afet bölgesindeydi. Kamera önünde poz vermek için değil; koordinasyonu sağlamak, süreci yönetmek ve çözüm üretmek için. Yürüttüğü çalışmalar, afet sonrası devlet refleksinin en somut örneklerinden biri oldu. Hasar tespitlerinden geçici barınma alanlarına, kalıcı konut projelerinden altyapı planlamasına kadar her aşamada hızlı, sistematik ve planlı bir sürecin aktörüydü.

Aylar değil, haftalar içinde temeller atıldı. Yıllar süreceği söylenen konutlar kısa sürede yükselmeye başladı. Depremzedelere verilen sözler takvimlere bağlandı; projeler afişlerde kalmadı. “Yerinde dönüşüm”, “rezerv alan”, “afet konutları” gibi kavramlar ilk kez bu denli net, uygulanabilir ve sahici biçimde hayata geçirildi. Bu başarı yalnızca teknik bir mesele değildi; güçlü bir organizasyonun, disiplinli bir bürokrasinin ve sahayı doğru okuyan bir yönetim anlayışının sonucuydu.

***

Murat Kurum bu performansıyla her şeyden önce depremzedelerin dualarını aldı. Deprem bölgesinde ismi sokaklara verilecek kadar itibar kazandı. Yalnızca iktidar cephesinin değil, muhalefetin de tebriklerine muhatap oldu. Kanalizasyon çukurundan yükselen ve kulağı tırmalayan birkaç ses dışında; neredeyse tüm Türkiye’nin “hakkını teslim ettiği” bir isim haline geldi. Türk siyasetinde nadir rastlanan bu tablo, yapılan işin büyüklüğünü ve gerçekliğini açıkça ortaya koydu.

Murat Kurum başka bir hakikati daha gösterdi: Siyaset, kapalı kapılar ardından nutuk atarak değil sokağa inerek, halka dokunarak yapılır. Ve tabi acı günde siyaset yapılmaz; partizanlıktan, ideolojiden, siyasi kimlikten uzak bir yönetim anlayışı benimsenir. Bunun için her şeyden önce samimi olmak gerekir. Bu millet, taziye evine kimin hangi niyetle geldiğini anlayacak kadar irfan sahibidir. Bu halk, zor gününde yanında olanı baş tacı etmesini bilir. Doğru insan, doğru iş; bırakın dostu düşmanın bile takdirini kazanır. Milletin itibar ettiği kişiye her kapı açılır. Özgül ağırlık öyle güçlü bir şeydir ki; parti desteği, lider sayesi, trol hashtagi vb. ehemmiyet arz etmez. Lider gölgesinde konformist alanda siyaset yapanlar, sadece önüne gelen dosyalara bakanlar değil; bakan gömleğini çıkarıp çizmeleri ayağına geçiren, şantiye şefliğini bir itibar nişanı olarak görenler ancak bunu başarabilir. Masa başında üretilen hikâyelerle kahramanın yolculuğu olmaz; sahaya çıkarak, millet için milletle yol yürüyerek kahraman olunur.

***

Bugün deprem bölgesinde yapılan her konut yalnızca Murat Kurum’un imajını değil; devletin itibarını ve milletin devletine olan güvenini de yükseltmektedir. Çakılan her çivi, devletin sözünü tutma kapasitesinin ve büyüklüğünün ikrarı haline gelmektedir. Afetin ve krizin yönetilme becerisi, kurumların ve aktörlerin liyakatini tescil etmektedir.

Elbette eksikler olmuş, yanlışlar yapılmıştır. Ancak bunlar, felaketin büyüklüğü göz önüne alınınca vicdan sahibi her insanın hak vereceği hususlardır. Tabi ki afetin öncesinde ve sonrasında kusuru olan kim varsa hukuk önünde hesabı sorulmalıdır. Buna kimin, ne itirazı olabilir? Ben başka bir şey söylüyorum; aslolan 1939 Erzincan Depremi’nde vatandaşına sekizer çivi verebilen devletin bugün kısa sürede 450 bin konut yapabilecek bir kapasiteye ulaşmış olmasıdır.

***

Murat Kurum, ciddiyeti, kapasitesi ve yönetme becerisiyle devletin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Dolayısıyla Sayın Kurum’a yöneltilen her söylem, doğrudan temsil ettiği devlete yönelmiş kabul edilmelidir. O’nun başarısı, devletin başarısıdır. Son söz üzerine;

Ben derim ki; afetin siyaseti olmaz, yönetimi olur. Onu da zaten yapan biri var: Murat Kurum.