İster kadın olalım ister erkek, herkesin hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak bir dayanma gücü ve kaldırabileceği bir yük miktarı vardır. Bu aşıldığı zaman, yine takati yetene kadar yapmaya çalışsa da bir süre sonra nefes nefese kalarak yüklerini sırtından indirmek zorunda kalır. Kadın ve erkek, yuvaları için ortaklaşa hareket etme refleksi kazanmalıdır. Bu olmadığında, ya evlilik sürüklenerek gider ya da bir süre sonra biter.

Kadın görevlerini reddederse bunu kim üstlenir?

Hem sünneti seniyyeden öğrendiğimiz, hem toplumsal olarak kültürümüzde yaşadığımız bir düzen vardır. Erkek, çalışıp evin maddi ihtiyacını görmek, kimseye el açtırmamak için para kazanır ve ailesini görür. Kadın da çocuk dünyaya getirir, ev işlerini yapar, yemek, çamaşır, bulaşık derken, evde ne kadar iş varsa paylaşarak veya zamana yayarak yapmaya çalışır. Kadının en önemli bilgi kaynağı annesidir ve rol modeli olarak gözünü açtığında kendisini kucağında bulduğu en yakın muhatabıdır. O nasıl yaşamışsa ve nasıl düşünmüşse, onu modeller. Kadın olmaktan şikâyet eden, çocuklarının her ağlayıp sızlamalarında varlıklarına, kendilerine gün yüzü göstermediklerine, onlar olmasaydı çalışıp nasıl rahat bir şekilde yaşayacağına dair sürekli söylenen bir kadın varsa, “Meyve dibine düşer” atasözünde olduğu gibi, kızı da ona benzer.

Çocukla baş edemez, eşine “Bana yardımcı olmuyorsun” diye şikâyet eder. Ev işinden yorulur, saatlerce annesini arayıp anlatır, memnun olduğu hiçbir şey yok gibidir. Evini beğenmez, eşinin bazı yönlerini beğenmez ve sürekli şikâyet konusu yapar. Eşinin ailesine karşı hep soğuktur. Sanki çocuk olmasa, ev işleri de olmasa, sadece yiyip içse ve gezip tozsa mutlu olacak gibidir. Kendi ekonomik şartlarını ve eşini başkalarıyla kıyaslar. Eşi ağzıyla kuş tutsa bile, bu anlayış ve düşünme biçimi varken, oradan da mutlaka şikâyet edecek bir şey bulur. Bu tutum, huzursuzluk tohumları eken sıkıntılı bir anlayıştan kaynaklanır.

İnsan nelerden mutlu olmalı?

Aileden öğrenilmeyenler başka modellerden örnek alarak ve okuyup dinleyerek kendisini geliştirmekle elde edilebilir. Mutsuzluktan ve şikâyetten beslenen birisini mutlu etme şansı neredeyse yok gibidir. Bu da hem eşine hem de çocuklarına ciddi zararlar verir. Hep kendisi haklıdır. Yatak odasında sürekli “Hayır” diyorsa, çocuklardan şikâyet ediyorsa, eşinin ailesiyle sorunlar yaşıyorsa, ekonomisi ona yetmiyorsa vb. gibi nice sorunların tek bir kaynağı vardır; eşi. Kendisi hep haklı olan taraftır. Sabır, tevekkül, gerektiğinde az ile yetinmek, her durumun olumsuz tarafları olabileceği gibi mutlaka olumlu taraflarının olduğu ve onların da görülmesi gerektiği gerçeği, kadının zihnine teğet bile geçmiyorsa, burada aile sorunundan çok dünyayı, insanı ve ilişkileri algılama biçiminde sıkıntılar var demektir. Bu sıkıntıların soruna dönüşmesi, kendi hatalı düşünce biçimini görememesi, kabul etmemesi ve düzeltmek için çaba sarf etmemesi sonucunda oluşur. Böyle bir eş profili aile hayatı açısından uygun değildir. Bu şekilde davranarak sağlam bir yuva oluşamaz.