Hayra çağırmak… Rabbimize çağırmak…

İyiliği emredip, kötülüğü yasaklamak…

Ne güzel bir vazife değil mi mü’min kardeşlerim!

Zira bu, Peygamberlerin görevidir.

Kâinatta onların vazifesinden daha güzel ve daha kıymetli hangi görev olabilir ki! Çünkü bu gayret ve çalışmalarda, insanlara Allah’ı (c.c.), sevdirme azmi vardır.

Bu görevi ifa edenleri ise Allah’ımız da sevecektir. Bunu biz, ayeti kerime ve hadis-i şeriflerden çok net bir şekilde anlamaktayız. Çünkü bu vazife, Peygamberlerin vazifesidir.

Onların bu mukaddes davasını devam ettirenler tabii ki kıymete haiz olacaklardır. Bu kıymetlerinden dolayı da Allah katında sevilmiş ve razı olunmuş kullardan olacakları ümid edilir.

“İNANDIK VE İTAAT ETTİK”

Mü’minin görevi de bu uyarılara kulak verip “inandık ve itaat ettik” diyerek teslim olmaktır. Ama bakıyorsunuz sonra dönerlerse işte sıkıntı orada: “Onlar (bazı insanlar) “Allah’a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik” derler (ama) sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirirler. Bunlar iman etmiş değildirler.” Nur 47

Bazen Allah korusun, bu zamanda olur mu diyenler çıkıyor ki bu imanı götürür.

Nafaka, miras, tesettür, şahitlik, evliliğin hükümleri, erkeğin reisliği vb. Kim neye inanıyor ya da savunuyor bir baksın.

Allah cc böyle diyor, yok sözleşme ve yasalar böyle diyor. Herkes kimin tarafında olduğunu görmelidir. Zira yarın da ahirette onun tarafında olacaktır.

SEVGİLERİN EN YÜCESİ

Evet, “Sevgilerin En Yücesi” olan “Allah sevgisine” kim ulaşmak istemez ki?

İnsanları Allah’ın mümtaz yoluna davet ederken birbirimize yardımcı olmamız da emredilir. “Sizin çalışmanızdan, tebliğinizden bizimki daha iyi” diyerek, kendi gayretlerimizi üstün görmek ve göstermek nefsimizin hoşuna gider.

Dolayısıyla da ihlâsı zedeler. Hâlbuki mü’min, irşad ve tebliğ yolundaki diğer kardeşlerinin çalışmalarını daha üstün görerek tevazu göstermelidir:

“-Kardeşim, Allah sizden razı olsun, bu yolda bizden daha çok gayretlisiniz” demek sûretiyle.

İşte o zaman “iyilik ve ihlâs” üzere birleşilmiş ve bu yolda hizmet yarışı başlatılmış olur. Şayet herkes ya da her gurup, kendini üstün görerek yürüyecek olursa; ne “iyilik ve takva” üzerine birleşilmiş ve ne de yarış yapılmış olunur. Bu konuda Rabbimizin ayeti çok açıktır:

“-İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzere yardımlaşmayın. Allah’tan korkun! Şüphe yok ki, Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” 5 Mâide 2.

MÜ’MİNLERİN SIFATLARI

İyiliği emretmek hususunda gayretli olanlar, Cenab-ı Hakk’ın katında büyük bir de ecir alacaklardır. Zira Allah için yapılan hiçbir şey bir zerre bile olsa, boşa gitmeyecektir. Belki bir zerreye binlerce hasenât ve mükâfat verilecektir. İşte Mevlâ’mızın müjdeleri:

“-Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (Allah yolunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, (insanlara) iyiliği emredenler ve (onları) kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar (yok mu,) işte onlar da cennet ehlidirler. Habibim sen o mü’minlere  (cenneti) müjdele!” 9 Tevbe 112.

Sekiz sıfat yani özellik bir ayette.

Bu manâda Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz de şöyle buyururlar:

“Bir hayra (iyiliğe) yol gösteren, onu işlemiş gibi sevap alır.”Müslim, imare 133; Ebû Davûd, edeb 114.

İşte Cenab-ı Hakk’ın kullarına eşsiz bir mükâfatı da, budur sevgili kardeşlerim.

Evet, Allah’ın rahmeti de onlaradır:

“-Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar da bir birlerinin dostları olup iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah, bunlara rahmet edecektir. Allah Azîzdir, Hakîm’dir.” 9 Tevbe 71.

Bu mü’minlere Rabbimizin rahmeti de akıl almaz bir güzellik ve eşsizlikte ulaşacaktır. İşte buna dair, yukarıdaki ayet-i kerimenin devamında bu müjde verilir:

“-Allah, mü’min erkek ve mü’min kadınlara içinde daimî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’ın hoşnutluğu ise, çok daha büyüktür. İşte en büyük kurtuluş da budur.” 9 Tevbe 71

MÜNAFIKLARIN ÖZELLİĞİ

Gördük ki “iyiliği emretmek, kötülükten men etmek” mü’minlerin güzel sıfatlarındandır. Bir mü’min için, bunun zıddı olan şey kesinlikle düşünülemez. Çünkü o durum ancak münafıkların hallerindendir. İşte Rabbimiz bunu şöyle haber verir:

“-Erkek olsun, kadın olsun, bütün münâfıklar birbirlerine benzerler. Kötülüğü emredip iyilikten nehyederler.”9 Tevbe 67.

O halde mü’min kimse ancak hayır olan, güzel olan şeylerle meşgul olur ve bunları emreder. İman ehli olduğu için de kendisinde ancak iyilik bulunur, kötü olan şeyler onda yer edemez. Kötülükleri ya da cehenneme doğru koşan insanları gördükçe içi burkulur, gözleri yaşarır. Gücü yettiğince insanları cehennemden alıp cennete götürür.

ÂLİMLERİN ÖNEMİ

İbn-i Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:

“-İsrail oğulları bir kısım günahlar işlemeye başlayınca âlimleri, onları bu işlerden men ettiler. Ancak onlar dinlemediler, vazgeçmediler. Zamanlaâlimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber (yiyip) içmeye başladılar. Allah da bunun üzerine, berikinin dalâletini öbürüne katarak biriyle diğerinin küfrünü artırdı. “Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onları lânetledi.”  (Son cümle Maide suresi78. ci ayet-i kerimesidir).

Sonra, ayakta bulunan Rasûlullah (s.a.s.) oturarak sözünü tamamladı: “-Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Zat’a yemin ederim ki, onları Hak adına kötülüklerden men etmezseniz (başınıza bunlar gelebilir).Tirmizî, tefsîru’l-Kur’an 5 (Mâide) 6,7; Ebû Davûd, melâhim 17; İbn Mâce, fiten 20.

SEYİRCİ KALMAK

Hz. Ebû Bekir (r.a.)  da, Rasûlullah (s.a.v.) den şöyle rivayet eder: “-İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde seyirci kalır, müdahale etmezse Allah’ın, hepsini saran umumî bir belâ göndermesi yakındır.”Ebû Davûd, melâhim 17; İbn Mâce, fiten 20.

Bu manâyı teyid eden bir ayet-i kerime de şöyledir:

“-Bir de belânın öylesinden sakınınız ki, o hiçbir zaman içinizden yalnız zalimlere isabet etmez. Bilmiş olunuz ki, Allah’ın azâbı şiddetlidir.”8 Enfâl 25.

Yani; “biz iyiyiz, kötülük bize isabet etmez”, diyerek kendimizi teselli etmeyelim. İşte korona!Kimseyi ayırt etmiyor. Rabbimiz korusun!

Kötülüklere seyirci kalmak, onu kabullenmek anlamına da gelebilir. Bu halde iken ne kadar ibadet ehli de olsak, yine kendimizi kurtaramayız. Bu konuda Allah’ın Rasûlünden bize ulaşan şu haber, bu gerçeği tam anlamıyla ortaya koymaktadır:

Hz. Zeynep (r.anh) Annemizden rivâyete göre O, Peygamberimize şöyle sorar:

“Ey Allah’ın Râsûlü! İçimizde iyi kimseler bulunduğu halde helâk olur muyuz?

Allah’ın Rasûlü buyururlar ki;

“Evet, kabahat (günahlar) çoğalırsa!“Buharî, enbiyâ 7.

Hani ne demişler: Kuruların yanında yaşlar da yanar.

Bakınız, yine bu gerçekleri açıkça ortaya koyan hayret verici bir hadisi şerif şöyledir:

“Üzerinize (bazı) amirler tayin olunur. Onların (bir kısım) işlerini güzel görür, (bazısını da) beğenmezsiniz. Kim (onların dine aykırı işlerinden) hoşlanmazsa (günahtan) beri olur. Kim onları (fanalıktan) alıkoymaya çalışırsa (azab-ı ilâhiden) selâmet bulur. Fakat kim (onlardan) razı olur ve peşlerine takılırsa (kurtulamaz).”

Ashâb-ı Kirâm:

“Ya Rasûlallah! Onlara savaş açabilir miyiz?”dediler.

Efendimiz: “Aranızda namazı dosdoğru kıldıkları müddetçe hayır,”buyurdular.Müslim, imare 63.