Herkesin her şeyi konuştuğu bir zamanda yaşıyoruz. Öyle çok ses, öyle çok cümle ve öyle çok gürültü var ki bazı zamanlar insan neyi ne kadar dinleyeceğini ve kime ne cevap vereceğini şaşıyor, şaşırıyor.

Kimsenin kimseyi dinlemeye vakti yok ve çok da dert edilmiyor gibi bu durum. Oysa bence büyük bir problem bu. Zira konuşmadan anlaşmaya çalışıyoruz ve nihayetinde de anlaşamıyoruz.

Bana çoğu vakit susmak daha anlamlı gelir konuşmaktan. Anlayan birini bulamadığın zaman susmak çok daha manalı ve çok daha faydalı, öyle olmalı. Bir de şu var ki içimizde olan her cümleyi söylemek konuşmak demek değildir. Cemil Meriç’in “Her akla geleni yazmak yazı yazmak demek değildir” dediği geliyor aklıma. Ve üstat doğru söylüyor. İşte aynı onun gibi her aklına geleni söyleyen de aslında bir şey söylemiş değildir.

Söz ateştir kâri, yakar. Ve o ateş kardeşi kardeşe bile düşürür. O sebeple belki de çok düşünüp de az söylemeli insan. Hatta hiç söylememeli. Fitne olacak, can yakacak, kardeşliği bozacak her ne varsa diline gelen, orada kalmalı belki de. Öylece kalmalı. İşte tam da böyle zamanlarda susmak bile belki de ibadettir. “İnsan dilinin altında gizlidir diyor” ya eskiler. Söylediklerinde saklanmıştır insan. Ve her söylenen inan ki öylesine söylenmemiştir. Bazen bir sözle bir devlet yıkılır, bazen bir sözle bir devlet kurulur. O denli tesiri büyük bir halden bahsediyorum sana.

Eskiler ağzın bir kulağın iki olmasının hikmeti iki dinleyip bir söylemektir demişlerdi. O vakitlerde öyleydi belki ama bizim vaktimizde belki on belki yüz dinleyip de biri dahi söylerken tereddüt etmek gerekiyor. Zira herkes bir şey söylüyor. Hatta daha açık söyleyeyim asırlardır can vererek kurulmuş kardeşlik zincirimizin arasında pas gibi duran ve dursun diye, o halkalar çürüsün diye söylenen sözler var. İşittiğimizde gönlümüzü kanser eden ve bile isteye söylenen sözler var. İşte o sözlere inandığımız zaman bir bir düşüyor sütunlarımız. Ve biz buna engel olamıyoruz çoğu zaman. İnsan pek çok şeye çare buldu belki ve dahasına da bulacak lakin fitne denen illetin bir devasını bulamadı kimse. Onun için inanmamak lazım her işitilene, her söyleneni duymamak, her duyulanı söylememek lazım. Biraz sükût lazım yani...

Bunca ses bunca gürültü ve bunca fazla şey içinde biraz da az olana daha az olana ihtiyacımız var gibi geliyor bana. Az konuşup çok şey anlatanlara, aza kanaatkâr olanlara, hakikaten bir şeyler anlatanlara, anlatılanları dinleyenlere ihtiyacımız var.

Belki de pek çok problemi çözeriz; en kavgalı olanlarımız bir araya gelip de bir kıraathanede çaylarını yudumlarken içlerinden gelenleri konuşabiliyor olsalar.