Karanlık Duvarlar’dan şöyle seslenir şair Erdem Bayazıt: “Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu.”

“Yalan söyleyerek para kazanan ve bundan hiç gocunmayan, zaaf esiri olmuş bir Müslümana hatasını gösteren kaç kişi çıkar” diye sorsak kendimize? Ama soramayız ki.

Yalanı, hileyi, dolandırıcılığı, emeği sömürmeyi günah bilmeyen, hatta kendilerini ehli takva olarak gören yeni bir Müslüman dünyası doğdu, doğuyor diye düşünmeli miyiz?

Müslüman kadın, Müminlerin annesi Hazreti Hatice’yi örnek almalı cümlesini, gönül hanesine işleyen kaç kişi var?

O müthiş iman dalgasının öncülerine, Sahabe- i Kiram'ın evliyaların, dervişlerin hayatlarına hikâye gözüyle bakmayıp, izlerin yolculuğunu sürdüren bir avuç Müslüman yok mu? İşte onlar çağın dâhileri! Ve onlar, Medine yolcuları!

İslamiyet’in ilk yayıldığı sıralarda tek başına Medine’ye çileli bir yolculuk yapan Ebu Seleme’nin, Medine yolculuğu bugün hâlâ devam etmekte.

Medine yolcusu bir avuç Müslüman, Sahabenin o tavizsiz imanıyla yürüyor.

Bu yol, sen yalnızsın der. Bu yol seni, seni senin gibiler anlar der. Bu yol biz kaç kişiyiz ki der ve ehli gönül erbaplarını da birbirine bağlar.

Gösteriş ve riyadan uzakta, kul hakkına özen gösteren, alın teri içi mücadele eden, nefsini değil, Müslüman kardeşini düşünen dava ruhuna riayet eden bir yürüyüşün duruşu bu.

Güçlü imanı ile işkenceye meydan okuyan bir isimdir Bilal-i Habeşî. Cesur, sadık ve samimi bir Müslüman. Eziyetlere rağmen davasından dönmeyen. Allah dostu. İmanı birçok Müslüman’ a ilham olmuş bir Müslüman.

Bilal-i Habeşî’yi, bugün örnek alarak yaşayan kaç kişi kaldı ki? Birbirimizin gözlerinin içine bakarak, bu soru işareti ile arayalım mı kendimizi, kaybettiklerimizi.

Gözleriyle, yürüyüşüyle, nefesiyle, sessizliğiyle yalan söyleyenler çoğaldıkça, yaşamak daha da zorlaşıyor.

Yaşamak, sorumluluktur! İnsanlar yaşıyormuş gibi yapmaları da, yalanlarının bir parçası. Gerçeklerin dışlandığı bir çağda yaşamak, acı veriyor insana.

“Neden herkes yalan söylüyordu? Tanıdığım hiç kimse göründüğü gibi değildi.” diye soran Daniel Keyes'e, menfaat yalan gerektiriyor diye cevap verelim mi? Verelim.

Menfaatler gözleri kör ettiği için, neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulayamaz hale gelir insan. Dünyadaki çoğu yanlışlar, menfaat uğruna işlenmiş yanlışlardır.

Malazgirt ruhunu, ruhuna kazıyan kaç kişi? “Biz ne kadar az olursak olalım, onlar (Bizanslılar) ne kadar çok olursa olsunlar, bütün Müslümanlar minberlere bizim için dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum.” Duanın gücüyle yürüyen bir hükümdar Alparslan. Fikir ve iman mimarı. Bugün O kutlu yürüyüşle, omuz omuza birlikte yürüyen kaç kişi var ki? Tarihe yön veren, iman atlasıydı. Takva, edep, adalet, ahlak yürüyüşü ile imanı zirveye çıkaran izleri kadar takip edebiliyor muyuz?

Ve biz bu iman yürüyüşünün, biz Medine yolculuğunun neresindeyiz? Müslüman’ın yolculuğu Kuran ve sünnet ışığında olmalı ki, yarınlar kendini tüketen eğil, yenileyen imanlı bir nesle teslim edilsin.

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Cahit Sıtkı Tarancı: “Olur biter. Geçer biter. Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var.”

Kalbinize emanetsiniz...