Şüphesiz 2022 yılı, 2021’in devrettiği sorunlu mirasın ağırlığı altında ezilerek yoluna devam etmeye çalışacak. Uluslararası ilişkilerde yeni yılların, borç ödemeleri ve anlaşmaların süreleri dışında pek bir anlamı yoktur. Değişen sadece takvim yapraklarıdır. Dünya yaşlandıkça, tıpkı bir insan gibi, onun da sorunları bir hayli artıyor. Hatta bir sorununu çözemeden, sorunlar yumağına katılan bir yenisiyle yüzleşmek zorunda. Ama hayat böyledir!

Dünya, yeni bir denge arayışında. Dengesizliğin verimli bir denge olmadığı artık çok açık. Dijitalleşme ve yapay zekâ teknolojilerinin, dengesizliğin dengesinde ulus-ötesi sorunları cesaretlendirdiği ve bunların şiddetini artırdığı ortada. Kısacası yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı bir denemeyle ırkçılık körüklendi, gelir adaletsizliği artırıldı ve sivil özgürlüklere dayalı demokratik bir toplum kurma hayali, büyük bir erozyona uğratıldı. Peki, kim kazandı?

Kötü bir şey daha yaşandı. Toplumların demokrasiden duyduğu memnuniyetsizlik tüm dünyada yayıldı. Haliyle, “özgür ve eşit doğarız” düşüncesi ciddi bir tahribat aldı. Değerler bir bir aşındı, eridi gitti. Egoist bir refah, en temel değer olmaya aday! Sonuçta, ülke içi gelir eşitsizliği ile beraber büyüyen küresel gelir eşitsizliği, terörizm, uyuşturucu ticareti, iklim krizi ve düzensiz göç gibi sorunları doğuruyor. İşte size bumerang etkisi!

İletişim teknolojilerinin sınır aşan bir şekilde gelişmesi ve sosyal medya kullanıcılarının dünya genelinde hızla yaygınlaşması, insanlara her zamankinden daha fazla, dünyanın farklı yerleri hakkında bilgi edinme şansı sunuyor. Böylece kendi durumlarını, şehirlerini ve ülkelerini diğerleriyle karşılaştırma imkânı elde ediyorlar. Mesela dünya genelinde yükselen orta sınıf, daha yüksek yaşam standartlarına sahip ülkelerdeki orta sınıfların zenginlik ve tüketim alışkanlıklarını daha yakından izleyebiliyor artık.

Yükselen beklentiler ile algılanan gerçeklik arasında artan uçurumun her geçen gün derinleşmesi, doğal olarak küresel ölçekte huzursuzluğa kapı aralamakta. Artan huzursuzluğun ulusal güvenliği tehdit etmesinden endişe duyan ülkeler, çare olarak devlet kapitalizmine başvuruyor.  

Çin’in bu konuda kat ettiği mesafe diğer ülkelere ilham oluyor. Ancak devlet kapitalizminin liberal küresel düzeni riske atacağı çok açık. İşin en zor kısmı ise ekonomik büyünün bir şekilde sarsılması durumunda, toplumda sosyal ve politik gerilimleri tetikleyecek olması. Çünkü artık vatandaşın huzuruyla devletin cömertliği arasında sıkı bir ilişki tesis edilmiştir. Bu bağımlılık iyi günde huzurun, kötü gündeyse huzursuzluğun kaynağıdır.

Küresel ekonominin soğuk bir döneme girdiği şu günlerde en çok hasar alan kısım, şüphesiz küresel dayanışma ve iş birliğine muhtaç konular. Elbette pandemi karşısında alabora olan dünyadan iyimser beklentilerde bulunmak oldukça güç. Ancak krizin yıkıcı etkileriyle mücadele edebilmenin en geçerli yolu, küresel yönetişim araçlarına yeniden işlerlik kazandırmak. Peki, bu mekanizmaları kim işletecek?

İnsandan uluslararası sisteme uzanan tüm katmanlara damgasını vuran huzursuzluk salgının nerede duracağını ve hangi yıkımlara yol açacağını şimdiden kestirmek neredeyse imkânsız. Yukarıdaki tüm sorular gibi bu sorunun da cevabı, ruhsuz bir yaşam içerisinde sürekli kaybetmekten ve başarısız olmaktan korkan insanın, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler karşısında nasıl bir sınav vereceğinde gizli. Bekleyip göreceğiz!