İslam Kelam geleneği, “Fırka-i Naciye” (Kurtuluşa Eren Topluluk) temelli bir anlayış çerçevesinde şekillenir. Özellikle İtikâdî mezhepler, meşruiyetlerini bu kavram üzerinden ifade ederler. Amelî (Fıkhî) mezhepler ise teorik zemini hazırlanmış olan bu yapılar üzerinden günlük hayata ve ibadetlerin yerine getirilmesine dair kurallar koyup prensipler belirler. Ancak mezhebî anlayışların oluşması safhasında usulün mü esasları yoksa esasların mı usulü etkilediği hususu tartışılagelen bir mevzudur. Mevzunun bu tarafını işin ehline bırakarak İslam ümmetinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulması sadedinde mezheplerin görüşlerinin birleştirilmesi meselesini ele almak daha pratik olacaktır. Mezheplerin görüşlerini aynı paydada topladığımızda Müslüman âleminin sorunlarını -en azından teorik olarak- çözme noktasında kayda değer bir mesafe almamız mümkün olacaktır.

Bildiğimiz kadarıyla itikadi ve ameli mezheplerin tamamında “kul hakkı”na girmek haramdır. Gerek Hanefi, Şafi, Malikî ve Hanbelî gibi Sünni ekol mezhepleri gerekse Şii ve Mutezili mezhepleri bu konuda hemfikirdir. Mezheplerden farklı şekilde oluşmuş ve varlığını sürdürmüş toplumsal yapılarda da durum pek farklı değildir ve meşrebe göre de başkasına ait olan kişiye haramdır. Dolayısıyla öyle ya da böyle, bu mezheplerden ya da meşreplerden birine mensup olan fertlerin başkasının haklarını gasp etmeyip, kendi haklarına rıza göstermelerini beklememiz tabii bir durumdur. Patronun işçisine, amirin memuruna, aile fertlerinin birbirlerine, devletin vatandaşına, vatandaşın devletine karşı “haklar merkezli” bir yaklaşım içerisinde olması noktasında mezhebi ve meşrebi bir taassup bugün şikâyet ettiğimiz birçok meselemizi çözecektir.

Yine en merkezde olanından en uçtakine kadar bütün mezhepler “yalan söyleme”nin ve “aldatma”nın haram olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Bu konuda da mezhep ve meşrepler arasında bir icma oluşmuştur. Mezhep ve meşrep mensuplarının yalandan ve aldatmadan uzak durmaları kaçınılmazdır. Yalan söyleyen ve insanları aldatanların “mezhepsiz” ve “meşrepsiz” olduğu ilan edilerek onlara toplumsal baskı yapmak gerekir.

Allah ile kul arasına girmek, kendisinde bir takım ilahi meziyetler olduğunu iddia etmek ya da vehmettirmek de yukarıda sayılan oluşumların asla kabul etmediği bir durumdur. Haliyle kendisine böyle bir rol biçen, kendisine böyle bir rol biçenlerin senaryolarına uyan, onların yazdıkları oyunların bir parçası olan kişilerin de artık bulunduğu mezhep ve meşrebe göre “gulat” ilan edilip sünnet ehlinin dışında değerlendirilmesi gerekir.

Dünyaya gönlünü kaptırmak, ahiretinden çok dünyasına önem vermek, dünyalık için hayatını heba etmek, dünyadan zevk alma yolunda çalışıp çabalamak da cümle mezhep ve meşrep nezdinde süflî ve kerih görülen bir şeydir. Asıl olması gereken “kanaat” ve “şükür” ederek dünyalıktan yüz çevirmektir. Öyleyse bunları yapan her bir âdem kınanmalı ve “mezhepsiz/yolsuz” addedilmelidir.

Zulme rıza göstermemek, ne olursa olsun mazlumun yanında olmak, Müslümanı bırakıp gayrimüslimlerle dost olmak, hakikati gizleyip örtmek de fırka-i naciye olmanın olmazsa olmaz şartları arasındadır. Müslümana zulmeden, Müslümana karşı gavurla birleşen, Müslüman kanı döken her nefis “sapkın” ve “sapık” olarak ilan edilmelidir. Ehl-i Sünnet’in, Ehl-i Beyt’in, Ehl-i Adl ve Tevhid’in dışına çıkmakla suçlanmalıdır.

İbadeten sarfı nazar etmek, hayâsızlık yapmak, faize-kumar-alkol illetlerine düçar olup bunlar elinde biçare kalmak, tembellik etmek, kaba konuşmak, kalp kırmak, nezaketten ve nezahetten nasipsiz kalmak da “mezhepsiz” olmaktır. Mezhep ve meşrep mensupları bunlardan uzak durduğu gibi uzak durmayanları da ikaz, yola gelmiyorlarsa ifşa ederek tedbir almalıdırlar.

Buraya kadar sayılan ve burada saymaya imkân olmayan nice meseleler hususunda fertler ya da mezhep ve meşrep savunucusu merkezler üstlerine düşen vazifeleri yapmış olsalar herhalde 1,5 milyarlık bir “fırka-i naciye” olurduk. Benim teklifim yukarıda bahse konu olan mevzular etrafında mezheplerin birleştirilmesidir. Birleşmeyenlerin de mezhepsiz ilan edilmesidir. Biraz kafalar karışacak belki ama kafa karışıklığı “mezhepsizlik”ten iyidir…