Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilip, bıraktığı mirası devralan Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra toplumun ta’lim ve terbiyesi meselesinde farklı bir siyaset izlenmesine karar verildi. Coğrafya ve toplum olarak parçalanıp dağılan devleti yöneten irade, tedrisatı tek elde toplayarak vahdeti sağlamayı denedi. Böylece “din eğitimi” veren kurumlar kapatıldı. Yeni sistemde din eğitimine mukâbil bir kurum tesis edilmediği için de yeri doldurulamayan büyük bir “boşluk” meydana geldi. Zamanla bu boşluk daha da açılıp toplumla devlet arasında uçuruma dönme riski taşımaya başlayınca, siyasî ve içtimaî “tedbir” adına İmam-Hatip Mektepleri açıldı.

İlk açıldığı tarihten itibaren, takriben yüz yıllık tarihinde İmam Hatip Okulları hep gündemde oldu. Aslında bu mesele toplumun faklı kesimlerinin hayata ve dünyaya bakışlarını ortaya koyan bir tür “turnusol kâğıdı” işlevi de gördü. “Din” mefhumunun hayatın akışına tezahür etmesini istemeyip, vicdanlarda tutulmasını arzulayan kesimler için bu okullar bir tür “tehdit” olarak algılandı ve anlatıldı. Böylece bu kesimler, cumhuriyet döneminde iktidarı ve gücü ellerine geçirdikleri her fırsatta bu tehdidi(!) bertaraf etmek adına her türlü yolu denediler. Okul kapatma, katsayı uygulaması, öğretmen göndermeme gibi birçok yöntemle bu okullara öğrenci teveccühünü engellenmeye çalıştılar.

Diğer taraftan Türkiye’de kendi din anlayışlarının dışındaki yorum ve farklılıklara karşı direnç ve tepki gösteren gruplar da İmam-Hatip Okullarına karşı hep mesafeli durdu. Hatta örtük bir şekilde kendi tabanlarına “İmam-Hatip Okullarında okuyan öğrencilerin itikadî açıdan sorunlu, amelî olarak da kusurlu oldukları” algısını yaydılar. Böylece İmam-Hatip öğrencisini “arkasında namaz kılınmayacak” kişi olarak tanımlayıp itibarını sarsmaya çalıştılar. Mesela son olarak FETÖ yapılanması, 4+4+4 sistemi ile yeniden canlanan bu okulların modası geçmiş ve beyhude uğraş verilen bir alan olduğu algısını işlemişti kendi medya organlarında. Hele hele “İmam-Hatip Okullarının DEAŞ militanı yetiştiren bir din anlayışı olduğu” iftirası tüm bunlara tüy dikmiş oldu. Ama toplumun ana gövdesi çok ezici bir çoğunluğu tüm bu  “algılara” ve “operasyonlara” rağmen ya çocuğunu göndererek ya da engellenmesine tepki göstererek bu okullara sahip çıktı.

Geçen hafta, 2017 LYS sonuçlarına göre lisans bölümlerini kazanan öğrenciler ve bunların liselere göre yerleşme oranları kamuoyu ile paylaşılınca İHL mezunları tekrar gündeme geldi. İmam-Hatiplerin ortaokul kısımları kapatılırken, bu okulların mezunları LYS sınavında katsayı zulmü ile yarışa 50 puan geride başlarken, başörtülü lise öğrencileri okul kapılarında coplanırken, öğretmen ve aileler perişan edilirken gıkı çıkmayan hatta memnun olan çevreler; İHL mezunlarının bu seneki oranlarını manşete çekip “İHL Mezunları LYS’de Çakıldı” demişler. İmam-Hatip mezunlarının geçen yıla göre %2 puanlık artışla %18 olan lisans yerleştirme oranını az bulmuşlar(!). Açıkçası bu takipleri ve ilgileri karşısında İmam-Hatip camiası ve öğrencileri oldukça şaşırmış olmalı. Bunun üzerine 2018 LYS sonuçlarında söz konusu çevrelerin ve basın yayın kuruluşlarının üzüntülerini(!) giderme adına daha çok çalışacaklarından eminim.

Belki “birgün” gelir de İHL mezunlarının “söczü”lüğünü yapan ve onların başarılarını az görüp eleştiren bu çevreler, LYS sonuçlarına göre İHL mezunlarının altında kalan diğer 16 okul türümüzün ve yüzbinlerce öğrencimizin sorunlarını da sayfalarında dile getirirler. Mesela 220 bin kişinin mezun olduğu lise türündeki %3 lisans yerleştirme oranını, ya da 164 bin kişinin LYS’ye girip %7 lisans yerleştirme oranı yakalayan diğer bir lise türümüzü,  %1 lisans yerleştirme oranına sahip bir başka lise türümüzü de gündemlerine alırlar da böylece eğitim mevzuları matbuatta hak ettiği yeri almış olur.

Ha bu arada! İmam-Hatip okullarına çocuklarını gönderen ebeveynler bu kadar akademik düşünmüyorlar. Onların önceliği, çocuklarının çok iyi bir kariyeri olmasından ziyade “çok iyi insanlar” olmaları. “Ahlaklı ve samimi inanç sahibi bir insan” olma adına gerekli eğitimi alırken, kaliteli bir akademik eğitimi de önemsiyorlar elbette. İmam-Hatip okulları; gerek alanda çalışan STK’ların, gerek okul idarecileri ve öğretmenlerinin gerekse veli ve öğrencilerinin gayretleri ile başarısını arttırmaya devam edecektir. Yapılan hayır duaları ve atılan algı manşetleri, onların işini daha da kolaylaştıracaktır inşallah.