Neo-Ma(h)oculuk: Siyasette yeni bir figür mü?  

Son günlerde İBB Başkanının, deprem bölgesinden kayak yapmaya gitmesini birileri ciddi bir zorlama ile “Buda yeni bir siyaset tarzı, alışmamız gerekiyor” şeklinde ifade etti…

Bir toplumu en temel değerleri üzerinden sınamaya tabi tutmak ve bütün bu değerlerini, bugüne kadar neredeyse hiçbir doğru beyanı olmamış bir belediye başkanının, keyfi halleri üzerinden terke zorlamak akılla izah edilebilecek bir durum değildir…

Bin yıllara sârî köklü değerlerimizi, bir kişinin “sahnelik hal”lerine feda etmeye razı olanlar, sosyal medyanın da desteği ile “azami etki ve ani eskime” bekliyorlar…

Bu zaviyeden bakıldığında istenen, ağlama ile gülmenin, acı ile sevinmenin mekânlarını birbirine geçirmek midir?

Mutluluğu acının ya da acıyı mutluluğun mekânına taşımak…

Bu, hem acının hem de sevincin sahiplerini yaralamaktan başka ne işe yarayabilir ki?

Meselenin bir başka boyutuna geçtiğinizde oradan görünenler de “ciddi” şekilde komik maalesef…

Bana sorarsanız İBB Başkanının en “dobra” konuştuğu konular, tatillerine ve keyiflerine dair olanlardır…

Hem İstanbul’da yaşanan sel hadisesi sonrasında hem de Elazığ depremi sonrasında ki tatillere dair açıklamalar -üstelik de dobraca iddiasıyla- bana, sinema tarihimizin çok önemli bir karakterini hatırlattı…

“Banker Bilo” filmini bilmeyenimiz yok sanırım ve tabi Maho’yu…

Maho, her seferinde aldattığı Bilo’ya, “Evet, yaptım Bilo… Ama bir sor ki niye yaptım” diyerek, yaptığından çok daha büyük bir arlanmazlıkla komik mi komik bir izah getirir…

Bu memleketin tarihinde Moholar keşke sadece film karakterlerinde kalabilseydi…

Maalesef öyle olmadı!

Rakiler, Sülün Osmanlar, Jetler, Tosuncuklar ve daha niceleri sömüren birer gerçek oldu…

Artık birilerinin bu ülkenin samimi duygularını istismar etmeye hiç ama hiç hakkı yoktur…

Film karakteri Maho’yu bir “Neo-Mahoculuk” olarak siyaset sahnesine taşımaya ise hiç mi hiç hakkı yoktur…

Bu konularda son derece şerbetli bir toplum karşısında olunduğunun çok iyi bilinmesi gerekir…

Aksi halde siyasetin değil, karikatürizmin kahramanı olarak sahneyi terk etmek kaçınılmaz bir sonuç olur…

“Evet, tatil yaptım… Ama bir sorun ki niye yaptım” izahı, siyaset felsefesinin yeni bir lider tanımlamasından çok mizah eleştirmenlerinin alanıyla ilgili gibi duruyor…

Mevcut değerler çerçevesinde izahı zor olan duruma “izah” getirmenin komikliğini ancak bir örnek karşılayabilir…

Yine hepiniz hatırlarsınız; “Arena” programında, fırınını basan hamam böcekleri için olağanüstü komik ama bir o kadar da trajik izah getiren o fırıncıyı…

“Bırakın siz bunları da gelin ben size hamam böceğinin ülkemize nasıl geldiğini anlatayım” deyip, bu böceğin bir muzun kabuğunda ülkemize girişinin hazin hikâyesini anlatmıştı hani…

Anlatış o anlatış işte…

Yanlışını kabul etmek yerine bütün ülkenin önünde “rezil” olma pahasına giriştiği o “akıl(!)” dolu işgüzarlığın onu nereye sürüklediğini hep birlikte gördük…

Şimdi de bir siyasetçi, içeriği farklı ama mantığı aynı bir durumla, sağından soluna bütün Türkiye’nin yanlış dediği bir davranışı için aynı yönteme başvuruyor…

Sanki bütün tarih ve bütün insanlık bugüne kadar yalan yanlış yaşamış, bu şahsiyette “doğruluk elçisi” olarak gönderilmiş gibi…

Neredeyse bildiğimiz her şey için, “Bırakın siz onu da gelin bensize işin doğrusunu anlatayım” aymazlığı var; görüntüde çok net olan…

Bunu son olarak da İstanbul’un lale ve çiçekleriyle ilgili olarak sergilemiş…

Ne demiş?

“Bırakın şimdi siz bunların İstanbul’u nasıl güzelleştirdiğini, civar köylerdeki binlerce köylüye ya da çalışana ekmek kapısı olduğunu da gelin bensize işin ‘doğrusunu’ anlatayım. Bakın arkadaşlar! Bunlar israf. Ne gerek var. Kuru taşlar, asfaltlar neyinize yetmiyor ki…”

Ne diyelim!

Gerçekten komik…

Allah müstahakkınızı versin…