25 Mart 2009 gününden bu yana tam 10 yıl oldu. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu şehadetinin tam 10’uncu yılı…Rahmet ve minnetle anıyorum. Onun davası, Onun sevdası Allah’ın rızasından başka bir şey değildi. Bu millet merhum Yazıcıoğlu’nun şehit edildiğine inanıyor. Allah şehadetini kabul etsin. Ancak, hala düşen helikopterle ilgili sır perdesi aralanamadı.

Onuncu senesinde bile devam eden bir dava, ancak ilerleme kaydedemeyen adalet konuşuluyor. O kazada hayatını kaybeden Gazeteci İsmail Güneş’in telefonla yardım istediği konuşması hala kulaklarımızda. Şehitlerin mekanı cennet olsun.

Merhum Yazıcıoğlu’nun avukatı Kemal Yavuz söz konusu dava ile ilgili şunları söylüyor:

“Cumhuriyet tarihinde işlenen en profesyonel cinayet ile karşı karşıyayız. Gönül ister ki onun dava dosyasını hiç konuşmayalım. Onun hedeflerini, ideallerini anlatalım. Ama biz 10. yılına geldik ve bir arpa boyu bile yol alamadığımız bir yargı süreci yaşıyoruz. İğne ile kuyu kazan bir mücadele içindeyiz. Amacımıza ulaşamadık ama ilk günden itibaren inandık. Bugün 170’e ulaşan bir klasör oluşturduk. Muhsin Yazıcıoğlu’nun kimin katlettiğini tespit ettik. Dava sürecine o kadar müdahale edildi ki bu elde ettiğiniz bilgilerle dava çok enteresan noktalara geldi.”

Elbette ki her insan ölümü tadacak. Canımız da malımız da sadece Allah’ın elinde. Ancak, kalbinde ilahi aşk taşıyan her insan şehitlik mertebesini diler. Muhsin Yazıcıoğlu’da o makama talip olmuş olacak ki, Allah (cc) ona şehadeti nasip etti. O Tevazusuyla, fikirleriyle, ilkeleriyle, siyasetinde hep düz bir duruş sergiledi. Yaptığı her şeyde, attığı her adımda Allah’ın (cc) rızasını gözetti. O bütün Müslümanların dertleri ile dertlenendi.

Bence, Muhsin Yazıcıoğlu idealleri ve fikirleri ile anılmak isterdi. Dilerim bu yönde daha çok anma toplantıları yapılır.

Hiç kimse dünyada kalıcı değildir elbet. Ancak, yaptıkları ve eserleri ile kalıcı hale gelir insan. İyi ve güzel işlerle anılmak, insanların hayır dualarını almak, sonsuz huzurun kapısıdır aynı zamanda. Neticede her nefis ölümü tadacaktır. İnanan için de inanmayan içinde gerçek birdir; Allah’tan geldik ve yine Allah’a döneceğiz. Dünyada gizli açık her yaptığımız da önümüze gelecek. Merhum Yazıcıoğlu işte bu bilinçle yaşadı.

1389 yılında Kosova Ovası’nda, Haçlılara karşı tarihi bir zafer kazanan Sultan Murad Hüdâvendigâr’ın şu muhteşem duasında ne büyük anlamlar gizli:

“İlâhî, bunca kere duamı kabul edip beni mahcup etmedin. Bir yağmur ver, şu tozu-toprağı def edip dünyayı aydınlığa boğ; ta ki kâfir leşlerini gözümüzle görüp yüz yüze cenk edelim. Ya İlahî, mülk ve kul senindir, sen kime istersen verirsin. Benim fikrimi ve sırlarımı sen bilirsin; istediğim mülk ve mal değildir. Temiz kalbimle senin rızanı isterim. Ya Rab, beni bu Müslümanlara kurban eyle! Tek mü’minleri küffar elinde mağlup edip helâk eyleme! Bunları mansur (galip) ve muzaffer eyle! İlahî, beni yanına alıp, müminlere ruhumu feda kıl! Şimdiye dek beni gazi kıldın, sonunda da şahadeti göster!”

Gazi Hüdâvendigâr Savaş meydanını dolaşırken, Kral Lazar’ın yaralı halde yerde yatan damadı MiloşObiliç, üzengi öper gibi yaparak padişahın sinesine zehirli hançerini sapladı. Osmanlı sultanını, arzu ettiği şehitliğe kavuşturdu. Böylece, Osmanlı’nın savaş meydanında ilk şehit düşen padişahı oldu.

Sonsuz şehitlik makamı için, dünyadaki padişahlık makamını seve seve terk eden atalarımızın torunlarıyız. Mücadelemiz dünyalık için değil, Allah rızası içinse karşılık bulur.

Selam ve dua ile…