Depremler, afetler ya da görünür görünmez doğal olaylar hayatın bir gerçeğidir. Yaşam sorunsuz veya problemsiz olmaz.

İnsanoğlu, yaşamı boyunca çabalamak, çalışmak ve daha iyisini üretmek adına mücadele eder. Tüm bu mücadele iyilikte ise kendi de toplum da fayda görür. Tüm bunlara rağmen her zaman eksiklik ve yanlışlıklar olur.

İstanbul’da geçtiğimiz hafta meydana gelen 5.8 şiddetindeki depremin hemen ardından neredeyse bütün tv programlarında uzman olan olmayan herkes yorumlar yapmaya başladı. Programlara bakınca bütün ülke depremle yatıp, depremle kalkar oldu.

Yorumcuların çoğu da İstanbul’da daha büyük depremin (7.6) olacağını ifade ederek milletin daha da gerilmesine neden oluyor. Deprem gerçeğine rağmen İstanbul’un ne kadar hazır olduğu da gündemde elbet.

Hazırcılığı başkasından bekleme mantığı ile yürüdüğümüzü söylememiz gerekiyor. Her şeyi devletten beklemek gibi. Alacağımız evlerden, yapacağımız eve kadar 7.6 şiddetine dayanıklı olup olmadığına herkes dikkat etmeli. Her birey bilinçli olmalı. Yaşam alanının güvenliğini önce kendisi düşünmeli ve çözüm aramalı.

‘İstenmeyen bir afet olduğunda devlet her şeyi halletsin’ mantığı yanlış bir mantıktır. Elbette devlet veya hükümet gerekli tedbirleri alıyor. Eksikler, hatalar da vardır. Her daim de eksik olur. Ancak bizler duyarsız ve tedbirsiz olur isek, olumsuz durumlarda bunun bedeli de bize ağır olabilir.

Her tedbire ve çabaya rağmen olacak bir şeyin de önüne geçilemez. İşte bu da kaderin ta kendisidir. Bizler kadere de tam inanıyoruz.

Bana göre en önemli tedbir eğitimden geçer. Öncelikle çocukların deprem gerçeğini bilmeleri, olası depremde nasıl davranacaklarını da öğrenmeleri zorunludur. Bu konuda bilinçli bir toplum ortaya koyabilirsek, olası depremde en az zararla çıkmış oluruz.

Bir de olağanüstü durumlarda birileri sosyal medyadan korku ve panik yaratacak paylaşımlar yaptığını unutmamalıyız. Bu tür kişi ya da kişilerin de ortaya çıkarılması, amaçlarının ne olduğunun da belirlenmesi gereklidir. Bu alanda da bilinçlenmeliyiz.

Yapılan yayınlarda, toplumu korkuya veya paniğe sevk edecek her türlü girişimlerden kaçınılması gereklidir. Toplumun psikolojisini bozmak demek, hepimizin psikolojinin bozulması anlamına da gelir.

İnsanları birbirine bağdaştıran, paylaşmayı ve sevgiyi öne çıkaran, eğiten ve öğreten yayınlar ve söylemler ile milletimize katkı sunmak görevimiz olmalıdır. Medya milletinin sesidir. Öyle olmayan varsa onun da bir yerlere hizmet ettiğini düşünürüm.

Selam ve dua ile…