Öyle zannediyorum ki insan var olduğu günden buyana zihninden geçen ile dilinden dökülen arasına perde çekmeyi çok mahir bir şekilde uygulamaya devam ederek gelmiştir…

Bu, hiç kuşkusuz insana verilmiş çok önemli bir kabiliyettir…

Fakat uygulanan perdenin arkasındaki niyet ve azmettiriciler de bir o kadar önemlidir…

“Her doğru her yerde söylenmez” mantığıyla, insanlığın huzuru için gerçek düşünce ile konuşma arasına perde çekmenin farkını iyi görmek gerekir…

Bunun yanında insanlığın zararına ve sırf çıkarları korumak için hakikati perdelemenin ne deneli mahzurlar üretebildiğini de çok somut hadiselerle örneklendirmek mümkündür…

İnsanın konuşmalarını perdelemeye zorlayan -hakikati bile- en önemli baskı unsurları elbette inançlar, ideolojiler ve önyargılardır…

Bugün de bunun çok can yakan yansımalarını görmeye devam ediyoruz…

Dünya ve dolayısıyla da ülkelerde yaşayan nüfus arttıkça onunla birlikte artan gelecek kaygısı ve iş hayatında yer bulma endişesi “perdesiz konuşmalar”ı ve elbette hakikatin olduğu gibi söylenmesi durumunu çok daha sıkıntılı bir sürece itmiştir…

“Dünyada en büyük hükümdar kimdir?” sorusunun en net cevabı, “Hükümdara bile hükmeden çıkarlar” gerçeğini, modern çağ çok daha belirgin hale getirdi maalesef…

İnançlar, değerler adına ne varsa her geçen gün biraz daha belirsizleşirken, insanlık adına tehlike çanları çaldıran “yapı sökücü”, tarihsel aklı yıkıcı, gerçek ile yalanın arasını ayırt edilemez şekilde kapatan perdelerin kalınlaşması çok derin edişe kaynağıdır…

Gerçeğin itirafı ile çıkarının zedeleneceğini düşünen modern insan, aslında neleri kaybettiğinin de çok fazlaca şuurunda değil gibi…

Üstelik bir “meşruiyet” kılıfına bürünmüş perdeyle hakikati gölgelemenin, vicdanları sızlatmadığı da, çok acı bir gerçek olarak akıl sahiplerinin farkında olduğu bir durumdur…

Gerçek ile yalan arasındaki sınırın görünmez hale gelmesinin en öneli sonuçlarından biri de “kötülüğün sıradanlaşması”dır…

Bugün en başta uluslararası siyasetin ve elbette ülkelerin iç siyasetinin en büyük sorunu işte çıkarların her şeye hükmettiği, gerçek ile yalan arasındaki sınırların silikleştiği, ikiyüzlülüğün normalleştirildiği bu acı tabloyla ilgilidir…

Bu en büyük hükümdar olan “çıkar”ın “tebaa”sına yağdırdığı emirler, maalesef çok büyük bir sadakatle uygulanmaya devam ediyor…

İnsanı nefsi üzerinden ve dünya zevkleriyle uyuşturan bu “hipnozcu hükümdar” bugün dünyada yaşanan zulüm ve acının en büyük azmettiricisi konumundadır…

Bunu söylerken bütün vebali soyut bir “hükümdar”a atarak insanın zalimliği masumlaştırmak niyetinde asla değilim…

Allah’ın akıl verdiği ve her yapıt ettiğinden mesul bir insanın azmettirilmeme iradesini mutlaka kullanması gerekirdi/gerekir…

Azmettiren kim ya da hangi saik olursa olsun zalim zalimdir, katil de katil…

“O halde en hür insan kimdir?” sorusuna cevap arayarak kurtuluşa ermek mümkündür…

Bunun en doğru cevabı da Hz. Peygamberimizin hadisindedir…

Kanaat sahibi olarak “çıkar hükümdarı”na karşı en büyük başkaldırıyı yapabilir ve hürriyetimize yeniden kavuşabiliriz…