Ne ağır bir çilemiz varmış, iki asırdır bitmedi. Ağlamaktan bitap düşmüş bu gözler iki koca yüzyıldır kurtuluş ışığını gözledi. Siz ki, Çanakkale’de sonra Sakarya’da zincirlerini kırıp ehl-i Salib’i yıkan bu milletin zaferini 15 Temmuz’da taçlandırdınız. Yıkmayın ümidini biçare Anadolu’nun.

Yangın yerine dönen Rumeli’den Kafkasya’ya, bu büyük vatana bakıp kurtuluşun “daha fazla dindar” olmakla mümkün olduğunu sanmıştık. Oysaki, sinesinden vatan sevdasını çıkarttı mı kişi, ne secdeleri ne de sabahlara kadar süren tesbihatların onu ihanetten alıkoymadığını acı bir şekilde gördük. Kuşluk vakitlerinde cevşen okuyanlar, mermi olup üstümüze yağdılar. En dindar bildiklerimiz bizi Meclis’in önünde, köprünün üstünde vurdular. Anladık ki, dine savaş açanlardan bizleri azat edeceğini sandıklarımız meğer İslam’ı kullanarak vatanımıza dahletmişler. İslam’ı kullanarak İslam’ı vurdular.

Türk’ün ecdadıyla bağını koparıp, dinsiz bir Türk yaratmak isteyenlerin yolu da bunlardan farklı değildi. Mescidleri ahır, medreseleri öksüz bırakanlar, Türk’ü kılıcından soyup çıplak koymak istemediler mi? Viyana’da, Kanije önlerinde Türk’ün gür sadası olarak yankılanan mehteri toprağa gömenler bunu Türklük adına yaptıklarını iddia etmediler mi? İşin en acı veren yanı da buydu. Tıpkı ülkücülük davasından 12 Eylül’ün zindanlarına giren yiğitlere işkence olsun diye İstiklal Marşı okutmaları gibi. Üst üste yığdıkları fidanlara, karanlık zaferlerinin nişanesi gibi marş okutanlar ihanetlerini Türklük adına yaptıklarını iddia ettiler küstahça. Türklük adına Türk’ü vurdular.

Şimdi Türk’ü, İslam’ın zırhından soyup çıplak koymak istedikleri, tarihinden, atasından koparıp köksüz bırakmaya and içenlerin uydurduğu bir and için nasırlı elleriyle duaya duran Anadolu’yu sahipsiz mi koyacaksınız.

Ulu Hakanı tahtından indirip devleti paramparça edenlerin hiçbiri kötü niyetli değildi. Kimisi İslamcılık, kimisi Türkçülük adına bu cinayeti işlemişti. Sonra fitne galip gelip devlet yıkıldığında Akif pişmanlığını şöyle dile getirmişti:

Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?/Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi./Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş/Semer değilmiş o rahmetlinin ki devletmiş!

Tanzimat ideolojileri ne devleti kurtardı, ne de milleti felaha ulaştırdı. Arkalarında büyük bir hayal kırıklığı ve dağılmış, sahipsiz bir coğrafya bırakıp gittiler. Ders almayacak mıyız hâlâ?

“Nereye” diye sorduklarında hesapsız, gözlerinden kurtuluş ışığı parlayarak Kızılelma’ya diyen Mehmetçik sizi bekliyor.  İki asırdır bunun özlemiyle yanıp tutuştuk biz. Seçimlerde hatıra gelen bir ittifakı değil, kurşundan kaynatılmış binalar gibi saf tutan bir ittihadı beklerken hülyamızı, aşkımızı nereye gömelim?

Kandahar’da kardaşımın aşına kan doğrayan zebaniler, vatanımı parça parça boğmak isteyen şerliler ellerini oğuştururken; Halep’in kan kokan izbe sokaklarında, ata yurdu Türkistan’da gözyaşı dinmeyen analar elleri böğründe çaresizce bekliyor.

Fitnenin kör kuyusunda zamanını kollayan kör yılanı, içinde bulunduğu karanlığa mahkum etmek elinizde.

Feryadımı Mamak zindanında ruhunu Allah’a, tertemiz bedenini aziz vatana teslim eden Mustafa Pehlivanoğlu’nun duası olarak kabul buyurunuz.