Eskiler “Şeref’ü-l mekân bi’l mekin” diyorlar. Yani “Bir yerin şerefi güzelliği orada yaşayanların şerefi iledir” demek oluyor bu. İnsan ne denli kıymetliyse yaşadığı yer de o kadar kıymetli. Toprak yine aynı topraktır lakin üzerine yaşayanların hatırından oraya verdiğiniz kıymet de değişir, güzellik de.

Hani Mecnun’a sormuşlar

– “Sen nerelisin?”

O da hiç düşünmeden cevap vermiş

– “Leyla neredeyse ben oralıyım.”

Durum tam da böyle aslında. Şehirler içinde yaşayanlar kadar ve onların kıymeti kadar. Peki biz ne kadar tanıyoruz ki yaşadığımız yerleri? Doğduğumuz şehrin acılarını, kederlerini, hatırlarını ve hatıralarını biliyor muyuz mesela? “Nerede ne vardır, biye vardır ve ne için yapılmıştır?” diye sorduğumuz oluyor mu? Ya da yaşadığımız şehirlerde sadece bir handa geceleyen biri gibi gece görüp gündüz gidiyor muyuz? İsimleri neden böyle? Niye mesela Sivas’a Sivas, Trabzon’a Trabzon, İstanbul’a İstanbul denmiş? Kim koymuş bu isimleri?

Anadolu; dört bucağında hatıraların var olduğu, uğruna devletlerin kurulduğu, canların verildiği ve destanların yazıldığı bir diyar. Çok eski zamanlardan beri dünyanın her bir yanından çıkıp da buralara gelen insanların biriktirdiği hikâyeleri var.

Şehirler de insanlar gibi… Her birinin hatırı, hatıraları ve hikâyeleri var. Çoğu zaman unutulmuş, sadece birkaç yaşlı zihinde kalmış ve kimse sormaz, dinlemezse yok olacak hikâyeler bunlar. Ve üzerinde yaşadığımız toprağın hikâyesini bilmezsek toprak bize küsecek.

Şehirlerin isimlerini ve hikâyelerini merak etmişken “Şehir” kelimesini de merak ettim ben. Şöyle biraz bakınca da yeni bir şey öğrendim. Zira ben şehir kelimesinin Arapça da ay (yani ocak, şubat gibi) karşılığına gelen kelimeden bozularak geldiğini zannediyordum ama öyle değilmiş. Araplar yeni ayın (hilalin) görünmesine “ŞEHR” diyorlarmış ve bu ayın ilk günü de aynı kelimeyle tabir ediliyor. Bizim yaşadığımız memleketler için kullandığımız “Şehir” Farsça’dan dilimize geçen bir kelime imiş ve manası da aynı; memleket, devlet… Kelime köken olarak da “Şah” kelimesinden türemiş, enteresan geldi. Şahın olduğu memlekete şehir denmiş yani.

Bir de tamı tamına aynı harflerle yazılan Arapça kelimeler var. Birini zaten az evvel söyledim; “ay” manasında olanı. Diğeri de yine “ŞHR” kökünden olan şöhret, meşhur vs. Bir alakaları var mı bilmiyorum. Ama benzerlik var.

“Peki Araplar bir memleketi anlatırken ne diyorlar?” düşünen olabilir diye söyleyeyim. Onlar “Medine” diyorlar şehre. Yani bizim bildiğimiz mübarek beldenin adı aslında bütün şehirler için kullanılan genel bir tabir. Belki de o dönemde gelişmiş, güzel bir yer olduğu için böyle söylemişlerdir. Asıl ve eski adı ise “Yesrib” ve şimdilerde kullanılmıyor sanırım.

Hasılı şehirlerin de hikayeleri var, uzunca ve hatta çok uzunca hikayeler bunlar. Nereden, niye ve niçin söylendiğini merak ettiğin zaman karşına çıkan efsaneler, destanlar, isimlerle dolu bir derya. Ne ararsan bulunuyor. Ama aradığını bulamayanlar da var Şair Nedîm gibi;

Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm

Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana