Arap ve İslam ülkelerinin liderleri önceki gün İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırıları görüşmek amacıyla Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bir araya geldi.
Zirvede yapılan konuşmaların, çağrıların ve kınamaların pek bir anlamı yok.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Riyad Zirvesi’nden katliamları durduracak ve hatta İsrail’i ciddi anlamda rahatsız edecek bir sonuç çıkmadı.
Ülkesinde İsrail’den daha fazla kadın ve çocuk katleden Beşşar el-Esed’in katıldığı ve Filistinlileri Mahmud Abbas’ın temsil ettiği zirveden çok şey de beklenmiyordu.
İsrail’e yönelik somut yaptırım önerilerinin dört Arap ülkesi tarafından reddedildiği bilgisi zirveden önce zaten medyaya yansımıştı.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Ortak Olağanüstü Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde “sömürgeci işgal hükûmeti” olarak nitelenen İsrail’in insanlık dışı saldırıları kınanarak derhal durdurulması talep edildi.
İsrail’in savaş suçu işlediği vurgulanarak ve yerleşimci terörüne dikkat çekilerek İsrail’e silah ve mühimmat satışının durdurulması çağrısı yapıldı.
Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın kırılması ve insani yardım konvoylarının Gazze Şeridi’ne girmesinin mecbur kılınması istendi.
Uluslararası hukukun uygulanmasında çifte standardın ve Gazzelileri tehcir planının reddedildiği dile getirildi.
Mescid-i Aksa’nın 144 bin metrekarelik toplam alanıyla Müslümanlara özel bir ibadethane olduğu gerçeğinin altı çizildi.
Filistin direnişini kınayıcı herhangi bir ifadenin yer almadığı bildirgede ayrıca Türkiye’nin önerisi benimsenerek en kısa zamanda uluslararası bir barış konferansı düzenlenmesi çağrısı yapıldı.
İİT ve Arap Birliği, yedi ülkenin dışişleri bakanlarını üye ülkeler adına kalıcı barış için uluslararası arenada girişimlerde bulunmakla görevlendirdi.
O bakanlar arasında Hakan Fidan da bulunuyor.
Bildirgede yer alan maddeler genel anlamda olumlu ancak nasıl uygulanacağı ve çağrılara kulak verilmediğinde ne yapılacağı sorusunun cevabı yok.
İşgal altındaki Filistin topraklarında emrivaki politikası uygulayan İsrail’e sınırsız destek veren ABD ve Avrupa’nın Riyad Zirvesi’nde dile getirilen talepleri kabul etmeyeceği kesin.
ABD vetosu, uluslararası kurumlar aracılığıyla İsrail’e boyun eğdirmeyi imkânsız kılıyor.
İİT ve Arap Birliği’nin, İsrail’i dizginlemek için söylemden eyleme geçme ihtimali de yok denecek kadar az.
Riyad’da toplanan liderlerden birçoğu Gazze Şeridi’nde yaşananları “İsrail-Hamas çatışması” olarak görüyor ve Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) “Filistin halkının tek meşru temsilcisi” kabul ediyor.
Bu bakış açısı bildirgeye de yansıtılarak Filistinli gruplara “FKÖ çatısı altında toplanma ve FKÖ’nün liderliğini yaptığı ulusal ortaklık çerçevesindeki sorumluluklarını yerine getirme” çağrısı yapılmış.
Sorun şu ki Hamas ve İslami Cihad gibi Filistin halkının yarısından çoğunu temsil eden gruplar FKÖ çatısı altında yer almıyor.
Abbas ve adamları Batı Şeria’da kurdukları diktatörlüğün yıkılmasından korktukları için her iki hareketin FKÖ üyesi olmasını istemiyorlar.
Bunu doğrudan ifade edemedikleri için de Hamas ve İslami Cihad’ın önüne FKÖ’ye katılmak için kabul etmeyeceklerini bildikleri “İsrail’i tanıma” şartını koyuyorlar.