Türkiye’nin en temel meselesi hâline gelen gıda fiyatları artık yalnızca mutfağın değil, ekonominin de merkezinde. Çiftçi üretmekte zorlanıyor; mazot, gübre ve sulama maliyetleri artarken ürün değer bulmuyor. Tarlada kalan ürün, pazarda iki katına satılıyor. Bu çelişki, aracılık zincirinin kontrolsüzlüğünden ve planlama eksikliğinden kaynaklanıyor. Oysa çözüm belli: Üretim maliyetlerini düşürmek, çiftçiyi desteklemek, aracılığı azaltmak. Aksi hâlde sofradaki ekmek, sofradaki huzurdan daha pahalı olacak. Türkiye’de ekonomi tartışmalarının merkezinde uzun süredir enflasyon, döviz kuru, faiz politikaları var. Fakat gözden kaçmaması gereken asıl mesele, gıda arzı ve tarım sektörünün geleceği. Çünkü ekmekten sebzeye, süt ürünlerinden ete kadar mutfağa giren her şey, bir ülkenin gerçek refahını belirleyen unsurdur. Çiftçinin üretim koşulları bozulduğunda, sofraların bereketi de kaybolur. Bugün geldiğimiz noktada tarım, yalnızca bir üretim faaliyeti değil, bir beka meselesi hâline gelmiştir.

Çiftçinin Çığlığı: Artan Maliyetler

Türkiye’nin dört bir yanında üretim yapan çiftçiler, her geçen gün artan girdi maliyetleriyle mücadele ediyor. Mazot fiyatlarının sürekli yükselmesi, gübre ve ilaç maliyetlerindeki artış, sulama için gereken elektrik giderleri… Bunların tamamı üreticinin belini büküyor. Çiftçi çoğu zaman emeğinin karşılığını alamıyor; hasat sonunda kazancı borçlarını bile kapatmaya yetmiyor. Bu tablo, köyden kente göçü hızlandırıyor, tarım arazileri boş kalıyor

Tarladaki ile Tezgâhtaki Arasındaki Uçurum

En büyük çelişkilerden biri, tarlada kalan ürünle pazardaki fiyat farkı. Çiftçinin elinden 5 liraya çıkan domatesin, pazarda 20 liraya satılması tesadüf değil. Üretici ile tüketici arasındaki zincirde aracılar, nakliye masrafları ve plansızlık fiyatları katlıyor. Burada devletin düzenleyici rolünü daha güçlü bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. Çiftçiyi doğrudan tüketiciyle buluşturan modeller, kooperatifler ve üretici birlikleri desteklenmedikçe bu uçurum kapanmayacak.

Gıda Güvenliği Riski

Bir ülkenin gerçek bağımsızlığı, sofradaki ekmeğine bağlıdır. Gıda güvenliğini sağlayamayan bir ülke, dışa bağımlı hâle gelir. Son yıllarda ithalata yönelen politikalar, yerli üretimi geriye itti. Mercimekten nohuta, buğdaydan mısıra kadar birçok ürünü ithal eder hâle gelmemiz, yalnızca cari açığı büyütmüyor; aynı zamanda stratejik bir zafiyet yaratıyor. Eğer kendi çiftçimizi desteklemezsek, yarın en temel gıdayı bile dışarıdan almak zorunda kalırız.

Çözüm Nerede?

Çözüm aslında uzak değil. Öncelikle üretim maliyetleri düşürülmeli; mazotta, gübrede, elektrikte çiftçiye özel destekler artırılmalı. Tarımda planlama, en az sanayi kadar önemlidir. Hangi bölgede hangi ürünün ne kadar ekileceği, arz-talep dengesi gözetilerek belirlenmeli. Kooperatifçilik teşvik edilmeli, üretici ile tüketici arasındaki zincir kısaltılmalı. Ayrıca gençlerin tarıma yönlendirilmesi için cazip programlar hazırlanmalı; yoksa yaşlanan çiftçi nüfusu ile gelecekte ciddi bir üretim boşluğu yaşayacağız.

Bugün gıda fiyatlarının yüksekliği sadece bir ekonomik mesele değil, toplumsal huzurun da temelini etkiliyor. Sofrasına koyacak ekmeği pahalıya alan, çocuğuna sağlıklı gıda sunamayan her aile, ekonomik sıkıntının yanı sıra sosyal kırılganlık yaşıyor. Tarımın güçlendirilmesi, sadece üreticiye değil, tüketiciye de güvence demektir. Çünkü tarladan sofraya giden yol, bir milletin geleceğine uzanan yoldur.