Yalnız doğuyor ve yalnız ölüyoruz. Hepimiz farklıyız. Dünyayı dolduran milyarlarca insandan ve toprak altında olanlardan da başka bir insanız.

İnsanlarla kesiştiğimiz birçok nokta olsa da, yine de biriciğiz. Bunun bilinciyle özgüvenini oluşturabilirsin ama biricikliğinle yetinmeye çalışırsan; tek değil, yalnız kalırsın.

İnsanlar içinde tek olmak varken, insanlar içinde yalnız kalmak, acısı dayanılmaz bir işkenceye dönüşebilir.

“Ben” derken bizi biz yapan birçok şeyin toplamından bahsediyoruz; annemiz babamız, arkadaşımız, kardeşimiz, dostumuz, yârenimiz, sevdiğimiz, bakkal, otobüs şoförü, manav, yeryüzünü kaplayan dağlar taşlar, kumlar, kelebekler, kuşlar, denizler, nehirler, durgun göller, gecenin süsü yıldızlar, gecenin ihtişamı dolunay, sabahın habercisi güneş… Saymakla bitmez. Sahi bunlarsız bir ‘ben’den bahsedilebilir mi? Bunlardan biri olmasa varlığımızın güvencesi olur mu? Bizi tehlikeden kurtarabilir mi?

Oysa bazı insanlar sahip oldukları güçlere; bu para olabilir, makam olabilir veya güzellik olabilir, bu ve benzer güçlere güvenerek yüksekten bakar, kendinden başkasını aşağı görür. Söze başlayınca buyuran bir edayla başlarlar, bakışları inciticidir, hareketleri itici. Kırıp dökmek onların işidir. Bir yürüdüler mi, gören de dağlar önünde boyun eğecek sanır. Yürüyüşleri bile farklıdır, oturmalarından anlarsın, bakışlarından kendini ele verirler ve bunları yaparken ufacık bir gariplik olduğunu hissetmeden, hiç rahatsız olmadan yaparlar.

Bu insanlara fark edilen bu hataları bir söylemeye gör. Hemen tepki göstermeye, “Sen de kim oluyorsun” demeye başlarlar. Yanına yaklaşamazsın zaten. Velhasıl böyleleri, insanları yanlarından uzaklaştırmada ustadırlar. Uzaklaştırdıkça, uzaklaştıkça yalnız kalırlar. Yalnız, hatta yapayalnız!..

Terk edilmiş bir şehir gibi korku uyandırırlar. Kibirlerine kurban olurlar, engel olur gururları “Bir çare!” diyemezler.

Korku abidesi olmuş bu insanların, en büyük korkak, kendileri olmaya başladığında, inanamayarak inkâr ederler.

İnsanların varlığını oluşturan zorunluluklardan bahsettik, saydık, saymakla bitmez dedik. İnsanı insan yapan bu etkenler olmadan, insan yalnız kalmaya mahkûmdur.

Uzaklaştıkça gözlerde küçülür, sonra kaybolur. Yakınlaştıkça büyür, etkileşim içinde kalır. Yalnızlık insanlara göre değildir.

“Ben” diyen her insan, benliğini oluşturan her etkene ömrü boyunca muhtaçtır.

Tek ol, ama yalnız olma. Eşsiz ol, sanatçı ol, bir şey ol ama yalnız olma. Yalnız olunmaz hem, yalnız kalınır. Bunun da düşüncesi dahi korkunçtur.

Yalnızların dengesi bozuktur, çizgisi eğri.Yolunun sonu yoktur, engebelidir. Nihai yorgunluğun ve tükenmişliğin kendisini bozguna uğratması kaçınılmazdır.

Tek olan Allah (c.c.) kulunu eşsiz yaratıyor. Ama bir toplum içinde var ediyor. Toplumuna, eşine, dostuna, arkadaşına sadık kalamayanlar varlığını tüketiyor ve yok olmaya mahkûm oluyor.

Bencilliğin yolu yalnızlığa çıkar. Yalnızlık çıkmaz sokaklara hapseder; kurtuluş imkânsızlaşır…