Ve her şeyi arkasında bırakıp gitti. Arkasına bakmadan gidenlerin önünü de düşünmediğini bilir misiniz? Ne öncesi, ne sonrası… Umurunda değildi. Yaz günü yağan karlara alışmıştı. Ve en çok da canını sıkan; herkesin mevsimi farklı olmasıydı. Bazen “Neden ben güneş vurmuş dağ yamacındaki bir evin balkonunda çay içemiyorum sigarayla?” diye hayıflanıyordu. Ne çay, ne ev, ne sigara… Huzurdu aradığı.

Gözleri, yine hiç uyumadan sabahı bulmuştu. Bu kaçıncı gündü, günlerden neydi? Işık gözlerini yakıyordu. Her şeyin boş olduğunu hissediyordu artık. Ve bunca hayatı bir cümlenin içini doldurmaya yetmiyordu. Her gün bu kirli camlardan bakıyordu insanlara.

Kimi sevebilirdi ki? 

Bir önsöze yazmıştı en güzel cümlesini, okumadan geçtiler. Yollar yokuştu, zaman sancılı, giden gelmiyordu… Yalnızlığından susmuyordu, sustuğu için yalnız kalmıştı. Ve herkes kendisini eğlendirenlerin yanında olmak istiyordu. Bunun halini görenler yardımcı olmaya çalışıyordu ama onların yardım düşünceleri dahi onu hiddetlendirecek gibiydi. Kendisinden akıllı olamayan insanların bir şeyler izah edip yol göstermesi sabrını zorluyordu. Yine de susuyordu… İyi niyetindendi elbet diye susuyordu. Susması anlayışındandı.

Karanlıklar siyahtı. Ama her gün hayal görüyordu, demek ki hayaller beyazdı. Ve bir hikayesi vardı. Hikayeler hep kötü bitmek zorunda değildi ama onun hikayesi de mutlu sonla bitmiyordu. Migreni yoktu ama baş ağrısı bitmezdi.

Günün orta yerinde gecesi vardı bazen. Kararsızdı hep, gitmek ve gelmek arasında sıkışıyordu eksiklikler. Derin bir nefes çekmesinin içindeydi tüm anlatacakları. Belki de sıkışıp kalıyordu iç çekişlerinde.

Derdini anlayıp bulmak zordu. Sessizliğinde saklıyordu. Sanki birini çok sevmiş de inandıramamış gibi acı çekiyordu. Tabi bilmiyordum ama halinden bu kadarını anlıyordum.

Tezgahtan meyve alayım dese birer tane alıyordu hepsinden. Bunu izlemek acı veriyordu bana. Hayat sahtekardı; gözünden akarken yaş, tebessümle gülüyordu insanın yüzüne. Dışı seni içi beni yakar.

Yolu bozkırlardan geçse de denize çıkar belki sokağım diye yürümüştü bunca zaman da. Yoksa çoktan direnci bitmişti zaten. Umuttu onu ayakta tutan. Anlaşılan umut da kalmamıştı artık. Ne acı hikaye.