Mesele şu ki, herkesin hemfikir olduğu ve kabul ettiği ‘doğru’, işi kolaylaştırır.

Doğru olan insanlık için iyi olandır. Kişiye göre değişmez. Evrenseldir.

Örnek vermem gerekirse, adalet, insanlık için iyi olan mutlak bir doğrudur.

Efendi ve köle düzeninin sürdüğü kültürlerin doğrusu da, iyiliği de tartışılır ya.

Efendi ve köle düzeninin, kölelik şekli biçim değiştirdi ancak, ‘efendilik’ sisteminin bütünüyle ortadan kalktığını, ayrıcalıklı buyurganlar ile ona hiyerarşik olarak göbeğinden bağlı olanların kurumsal varlığı (devlet) ve erkine boyun eğmiş yoksul kalabalıklar sebebiyle söyleyemeyiz.

Sistem, ‘efendilik’ mi yoksa demokratik sistem mi, bunu test etmenin basit bir yöntemi vardır.

Bunun için servetin, mülkiyetin ve erkin kim yahut kimlerde…

Yönetenlerde mi, kalabalık halkta mı olduğuna bakmak gerekir.

Yönetim (erk) belli bir zümrenin yahut ideolojinin elinde bulunuyorsa, servet ve mülkiyeti olmasa da, o yönetimde demokrasi lâftadır.

Böyle bir yönetim demokrasi iddiasıyla hangi argümanlarla savunulursa savunulsun, demokrasi değil, düpedüz ‘oligarşidir.’

Ben, oligarşinin varlığını korumak ve sürdürmek üzere -adı ister anayasa, ister babayasa olsun- kanunlar, yasaklar, zorlayıcı yaptırımlarla halka baş eğdiriliyorsa o yönetime otokratik oligarşi demekten hiç çekinmem.

Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasisinin kimyasını çözmek zor değil.

Servet ve mülkiyet hakkının halkta olması, halk için, halka rağmen yapılan devrim ve sonrası buyurgan yönetim erkinin olduğu yerde demokrasiden söz edilemez.

Özellikle, tek adamlık, tek particilik, ebedi şeflik, Ebedi Şef’in ilke ve inkılaplarına ilânihaye uymak zorunluluğu, bu zorunluluğun silahlı kuvvetlerce uygulanması ve teminatının sağlanmasından asla demokrasi çıkmaz.

Suni olarak var edilen korkularla, halkın tepesinden dipçiğin gölgesini çekmeyen, darbeci ve cuntacı vesayet eliyle demokrasiyi değil ‘demo’sunu görebiliriz ancak, 92 yılda olduğu gibi.

AK Parti iktidarına karşı, rejim elden gidiyor diye feryâd-u figan ederek Cumhuriyet mitinglerinin düzenlendiği günlerde, bilakis AK Parti’nin Cumhuriyet ve demokrasi taşlarını yerine oturtacağını söylediğimde, kabak tadı veren “Şair sen bu işlerden anlamazsın, şiirini yazmana bak” klişesiyle karşılaşmıştım.

Yeryüzünün herhangi bir yerinde benzerine rastlanmayan, milliyetçiliğini de, ülkesini de bir şahsın manevi varlığına endeksleyen (indirgeyen demek lazım) cumhuriyetinin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” mottosunu, milleti koyun yerine koyarak hiçe sayanlar, aristokratik oligarşi statüko refleksi gösteriyorlar.

Silahlı zinde güçleri darbeye davet edip, umduğunu bulamayınca generalleri kağıttan kaplan olarak nitelemekten imtina etmeyen oligarşik statükonun saltanatı, yalan, iftira ve entrikalarla kağşamış köhne bir bina gibi gıcırdayarak çöküyor.

Demo demokrasinin sonu inşallah.

Halk bakınca, hakça görür

Milyonlarcadır halkın gözleri

Hasılı kelâm,

Vesselâm.