Milletler, gelenekleriyle, sembolleriyle ritüelleriyle yaşar. Bazen çokça konuşarak ya da çok fazla yazarak anlatamadığın bazı şeyleri çok eskilerden gelen bir gelenekle ulaşması gereken her yere ulaştırır ve anlaması gereken herkese anlatırsın.

Şimdi de tam öyle bir zamanı yaşıyoruz. Ayasofya Camii’ne hürriyetinin yeniden verilmesi ve yeninden secdelere açılması dünyaya aslında çok büyük bir mesaj olarak yeterdi ve yetti de. Zira bu sadece bir binayı mescit olarak açmak manasından çok daha fazla ve apaçık “yeniden dünyaya meydan okumak” ve o eski cihan devleti iddiasını yeniden savunmak manasına geliyor. Ve burada kıldığınız namazın secdesi çok uzak diyarlardı titretir ve bu kubbe altında okuduğunuz ezan sesi çok uzak topraklarda işitilir. Apaçık yeniden bir fetihtir bunun adı. Say ki İstanbul yeniden fethedilmiş, Sultan Mehmed yeniden bu şehre girmiş ve Ayasofya’da sanki yeniden ve ilk kez secde edilmiş gibi.

Bin kez şükretsek az kalır. Zira pek az insana nasip olacak denli büyük bir olaya şahit olduk her birimiz. Ayasofya derdi ile yanan, bu uğurda çileler çeken, sinesinde bir hasret diye taşıyan, bu günleri görmek için hep bekleyen ama göremeden can veren bütün güzel adamların ruhları şad olsun. Ve bunda emeği geçen, bu hayali gerçekleştirmek için gayret eden herkesten de Allah razı olsun.

Daha evvel “bu millet ölmeyecekse bu Fatih dirilecektir” diye yazmıştım. Manen hakikat oldu bence ve Fatih’in emanetine sahip çıkan, davasını dert edinen bir fatih yeninden geldi kanaatimce.

Ayasofya Camii açılmadan önce “böyle bir şey olsa” diye hayal kuruyorduk. Daha açılacak diye haberler dolaşmaya başladığından itibaren dört bir yandan sesler çıkmaya başlamıştı. Zaten ama o zaman “bu açılış dünyaya ne büyük bir mesaj olacak” diye düşünüyordum. Ama daha fazlası oldu. Yeşil sancağı minbere astıklarını görünce bir garip, bir tuhaf oldum. Sonra aklıma eski bir geleneğimiz geldi; kılıçla hutbeye çıkmak. Açıkçası yapılacağını hiç düşünmeden “bir de o olsa var ya” diye düşündüm.

O gün Diyanet İşleri Başkanını elinde kılıçla hutbeye çıkarken görünce içim titredi. Bir garip, bir tuhaf oldum. Zira sanki o ilk fetih gününe dönmüş, o günü görmüş gibi hissettim kendimi. Ecdada bir selam ve zalimlere korku vermeye bu da yetti.

Şimdi kılıcı görenlerden acayip sesler geliyor. Daha kılıcın kabzasını görünce bu kadar gürültü koparanların aklındaki soru şu sanıyorum;

“Ya kılıç kınından çıkarsa?”