Bir tarafta “Ne olsa satarım, kazancıma bakarım!” zihniyetini temsil eden kitleler…

Diğer tarafta ise insan sağlığının her şeyden önemli olduğunu savunan vicdanlı insanlar…

Kısacası; insanlığın var oluşundan beri süregelen iyi ile kötünün savaşına şahit oluyoruz.

Bu savaşın gıda ve beslenme boyutuna mercek tutmak istiyorum.

Nelerle ve nasıl besleniyoruz?

İnsan sağlığının gittikçe bozulduğu günümüzde bu sorunun cevabı hayati önem taşıyor.

Yapılan araştırmalara göre, düzenli olarak çok fazla tuz ve şeker içeren işlenmiş gıdaların tüketimi, depresif semptomları tetikliyor.

Evet, doğru okudunuz!

İşlenmiş gıdalar depresyon riskini artırıyor.

Hızlı tüketiyor, hızla hastalanıyoruz!

İşin tuhaf olanı ise, insanları hasta eden “işlenmiş” sözde gıda ürünleri, ülkelerin gıda kodeksleriyle garanti altına alınarak üretiliyor. Bir başka ifadeyle insanlar, devletlerin kanunları eliyle hasta ediliyor.

Avrupa’da son yıllarda bu konu çok tartışılmaya başlandı. Bu coğrafyada bulunan tüketiciler eğitim seviyesi, araştırma imkânları ve satın alma gücünün de etkisiyle dünya toplumlarına örnek teşkil ediyor.

European Journal of Nutrition Dergisi yayınlarında bu konuya ağırlıklı olarak yer veriyor. Yayınlanan son araştırmaya göre, düzenli olarak çok fazla tuz ve şeker içeren işlenmiş gıdaların tüketimi, depresif semptomları tetikleyerek depresyon riskini artırıyor.

Peki, düzenli tüketim olarak kabul edilen nedir?

Yaklaşık 15 bin gönüllü üzerinde yürütülen bir çalışmada günde dört porsiyondan fazla ultra işlenmiş gıda yiyenlerin, depresyon riskinin büyük oranda arttığı görülmüş.

Çalışmanın detayları da hayli ilginç! Ortalama yaş aralığı 37 olan ve hiç depresyon yaşamamış 15 bin gönüllü 10 yıl boyunca takip ediliyor.

Sonuç?

Bu süre zarfında klinik olarak teşhis edilen 775 yeni depresyon vakası ortaya çıkıyor. Eşit şartlarda ve diğer faktörlerden bağımsız olarak, ultra işlenmiş gıda tüketicilerinin, hiç veya çok az tüketen bireylere kıyasla depresyon riskinin yüzde 33 daha yüksek olduğu görülüyor.

Maalesef bu kötü sonuçlar, Fransa’da yapılan bir başka bilimsel çalışmayla da doğrulanıyor.

Bu olumsuz etki, düşük düzeyde fiziksel aktiviteye sahip kişilerde daha da fazla.

Ultra işlenmiş gıdalar, toplumları hiper depresyona sürüklüyor.

Sadece bununla kalsa iyi… Beterin beteri var!

Depresyona sürükleyen aşırı işlenmiş besinler, obeziteden kalp hastalıklarına kadar birçok hastalığı da beraberinde getiriyor. Yani, aşırı işlenmiş ürünler başka sağlık sorunlarına da sebep oluyor.

Birileri insanlığı felakete sürüklüyor.

Oysa gıda şifa vesilesidir. İnsanlar sağlıkları bozulmasın, dirençleri düşmesin diye gıda tüketirler..

Peki…

Ultra işlenmiş gıdalar nelerdir? Biraz da bunları tanıyalım. Gıdaları işleme derecelerine göre dört gruba ayırabiliriz:

1 - Meyveler, sebzeler, tahıllar gibi işlenmemiş veya minimum düzeyde işlenmiş gıdalar.

2 - Tuz, şeker, tereyağı, sirke ve bitkisel yağlar gibi işlenmiş mutfak ürünleri.

3 - Konserve baklagiller, konserve sebzeler ve ekmek gibi işlenmiş gıdalar.

4 – Ultra işlenmiş gıdalar… En tehlikeli grubu bu ürünler oluşturuyor. Yüksek enerji yoğunluğuna sahip, orijinal gıdadan çok az veya hiç içermeyen ve genellikle çok miktarda yağ ve tuz içeren, lif açısından fakir olan ve hemen tüketime hazır olan gıdalardır. Hayli janjanlı, cezbedici ambalajlarla tüketicinin gözüne sokulurlar. Arkalarında gizemli ve bir o kadar da muazzam bir pazarlama yöntemi vardır.

İşte bu ürünlere dikkat!

Ultra işlenmiş olarak öne çıkan başlıca gıdalar; soğuk etler, şekerli içecekler, şekerli süt ürünleri, paketli kurabiye, dondurma, patates cipsi, hamur işleri, hazır çorbalar ve püreler, kızarmış yiyecekler, gazlı içecekler, kahvaltılık gevrekler ve pizza gibi ürünlerdir.

Durum böyle…

Siz siz olun! Meyve, sebze ve baklagiller olmak üzere taze, işlenmemiş gıdaların tüketimine özen gösterin.

Sağlıklı kalmak istiyorsanız ultra işlenmiş ürünleri tüketmeyin!